şu sıralar da beni sinirden köpür köpür köpürten bir işle uğraşıyorum. bildirim yapmakla yükümlü olduğumuz bir kamu kuruluşunun talep ettiği kimi bilgileri yine onların istediği formatta hazırlayacak bir program. yalnız "format" olarak verdikleri şey evlere şenlik. adres konusunda mesela herşey kodlanmış; il kodu, ilçe kodu, ülke kodu falan, herşey var. süper yani. suudi arabistan'ın, ingiltere'nin, londra'nın da ilçe kodu olduğunu söylersem durum daha iyi anlaşılacaktır ki, söyledim, rahatladım. zaten çok kolay sinirleniyorum şu sıra, iyi değil.
geçen ayın başında, soruşturduğumda hiç de sık yapılmadığını öğrendiğim bir etkinliğe katıldım; departmanın yarısı iki otobüse doluşup abant'a eğitime gittik. eğitim deyince, eğitim haftasonu olunca ve katılım da zorunlu olunca iki gün boyunca sıkıntıdan sıkıntı beğeneceğimi düşünüyordum. açıkçası ilk kez herhangi bir konuda yanıldığımdan dolayı memnunum. eğitim de takım çalışması yetkinliklerini geliştirme ve departman için grupları kaynaştırma amaçlıydı zaten. kaynaşmakta üstümüze yoktur tabii :P programda ne vardı? önce her gruba kocamanından bir storyboard kağıdı verildi ve departmanı hangi yemeğe, şarkıya, filme, otomobile, ünlüye, vs. benzettiğimizi, daha sonra sunmak üzere çizmemiz istendi. şunları bulduk:
- şarkı: "bir teselli ver"; iş yoğunluğunun yarattığı her acının tiryakisi olmuş biz mecnunların samimi dileği.
- yemek: patlıcan oturtma; yapımı emek istediğinden ve kendi halinde acı olabilen bir şeyin fena halde lezzetli bir şeye dönüşmesi hikayesini özetlediği için.
- film: "rambo iii"; hassas bir operasyon birimiyz ve bankanın diğer birimlerinin üzerinde iş geliştirdiği platformları hazırlıyoruz. yapılan hataların da etkisi büyük oluyor haliyle. kim attığı okla helikopter düşürebilir ki rambo'dan başka?
- otomobil: doğan görünümlü şahin; yorum yapmaya bile gerek yok, legacy sistemler...
- ünlü: hülya avşar; magazin basını için onunla da olmuyor, onsuz da olmuyor.
- bitki: çam ağacı; her dem yeşil, reçinesi fıstığı falan var, öyle böyle değil.
- hayvan: bukalemun: her duruma uyum sağlar, bir gözü içerideyken diğeri dışarıdadır :)
- eşya: isviçre çakısı; bariz.
işin sunumu bendenize düştü ve -alçakgönüllü davranamayacağım- ortalığı kırıp geçirdim desem yeridir. sunum sahnesinden inerken acayip alkış koptu, diğer sunumların girişlerinde epey bir teşekkür aldım. hala arada kulede karşılaştığım insanlar bana yazılım geliştirme ekibinde harcandığımı söylüyorlar ;P insanların yüzünü güldürmek güzel şey de, şimdilik sevdiğim işi yapıyor olmak daha güzel. değerlendirebileceğim stand-up teklifleri gelene kadar yani, şimdilik (zuhaha).
sonrasında gazete kağıdından belli kurallara uyan (ayaklar arası açıklık falan) bir köprü yaptık ama dereceye giremedik. köprünün adının "veli göçer memorial bridge" olmasının bir etkisi oldu sanırsam. akabinde bir takım egzersizi vardı. ayak basmanın yasak olduğu 3 x 3 metrelik bir alanın en uzak kısmına bırakılan ipuçlarını toplayıp ortaya çıkan mantık bulmacasını çözmek gerekiyordu. ipuçlarını gayet güzel topladık. üç kişi dizleri alanındışında kalacak şekilde elleri üzerinde diz çöktü, onların sırtlarına ayakları gelecek şekilde iki kişi, aynı yöntemle de en uca bir kişiyi ipuçlarına doğru koordineli bir biçimde kaydırdık ve diğer gruplardan önce ipuçlarını elde ettik. buradan sonrası ise tam bir karmaşaydı. ipuçları elden ele gereksiz dolaştı, ekipteki "büyük abiler" kontrolü ellerine almaya çalışırken hem ortak bir noktaya varamadılar hem de kimi zaman fikrini belirten diğer ekip elemanlarına kırıcı davrandılar. bayan elemanlar ortaya üşüşen beyler yüzünden iç halkaya, dolayısıyla çözüme ortak olamadılar. ipuçlrını değerlendirirken kağıt üstünde -abartısız- beş ayrı notasyon gezindi ve muazzam bir zaman kaybı oluştu. hepsi biraraya gelince oyunun ilk yarısındaki avantajımızı kaybettik ve çözümü ik bulduğunu açıkl"ayan ekip olamadık. yine de doğru çözüme ulaştık, ki çözümün içinden çıktığı şartlar gözönünde bulundurulduğunda hiç de fena değilmişiz diyebilirim. eğitim iyiydi, otel ve yemekler vasattı. göl çevresinde dolaşacak zaman bulamamış olmak kötüydü. en güzeli ise departman içinde hem kaynaşma hem de halen devam eden bir pozitif hava yakalanması. düşünsenize, grup müdürlerimizden biri her karşılaştığımızda "başkanım nasılsın?" diyor :P
derneğin ilk olağan genel kurulunu yaptık. yönetim kurulunu 1. ('00) ve 2. ('01) mezunlar oluşturdu. başkanımız can. pr/er işleri özge'den, finans samet'ten, it de ertan'dan sorulacak. şahin'in hangi işin boş kalfası olduğunu unuttum. denetmenlerimiz de caner, selçuk ve volkan turan. çok işimiz var. bana daha çok it kısmında iş düşecek tabii. okulu da şöyle bir kolaçan ettim, her zamankinden daha bi' umutlu ayrıldım.
No comments:
Post a Comment