önce fotograf çekimi yapıldı, ki abartısız yarım saat kadar sürdü, ki çekilen n tane fotograftan yalnızca bir tanesi dergi sayfasında yerini aldı. titizlik midir, dijital fotografçılığın verdiği deklanşöre basma rahatlığı mıdır, artık adını ben koymayayım.
sonrasında söyleşiye geçtik. eskiden, inanç'ta zamanın nasıl geçtiğinden, inanç sonrası üniversite dahili cebelleşmelerden, ilerisi için plan/projelerden falan bahsettim iki saat süresince, ortaya şöylemesine bir şey çıktı. Yorumlarımı kırmızı renkle şıftırttım:
Egemen Şentin (25 - Bilgisayar Mühendisi) (yaş kompleksim olmasa da belirteyim, halen 24'ümden gün alıyorum)
Bilgisayar Mühendisi olan Egemen Şentin, halen yazılım uzmanı olarak çalışıyor. Okumaya (ve yazmaya) dört yaşında başlayan Şentin, çevreden gelen "İlkokula erken başlatalım" talebine annesinin, ufak tefek olması (harbiden, insan konsantresiydim) nedeniyle karşı çıktığını söylüyor. Okuduğu lisenin ayrıcalıklarını şöyle anlatıyor: "Bir kere izole bir ortam. Haberleri, olanı biteni izliyorsunuz ama bunlar sizi pek etkilemiyor. Bizim zamanımızda ilk dört sene eve ayda bir kez gidip gelebiliyorduk. (okuldaki güven olgusundan falan da bahsetmiştim, ancak ilginç gelmemiş demek ki. ayrıca ben bu kadar kopuk konuşmam)" Senede 30 öğrenci alan bir okula gittikleri için arkadaşlık ortamının benzersiz olduğunu belirtiyor: "Ortam gerçekten güzel. Çıkıyorsunuz dışarıya, bir keşmekeş, harala gürele gidiyor. Sanki herşey üzerinize üzerinize geliyor. (koç'ta üzerime üzerime gelen ferrari'lerden dem vurmuş idim :) )" Şentin'in bilgisayarla ilk karşılaşması siyah yeşil monokron (monokrom/monochrome olacak o) ekranlarla olmuş: "Bilgisayara ilgim oyunlarla başladı. Ama sonra bir de baktım ki, okulun hazırlık kampındayken bilgisayarın başından kalkmıyorum. Zamanla programların nasıl yapıldığını (yazıldığını, allah kahır bela) merak etmeye başladım." Şentin'in üniversitedeki bitirme projesi de oldukça ilginç: "Projemi Ekşisözlük üzerine verdim. (burada da anlattığım ek$iVista) Aynı zamanda, 2002'den beri Ekşisözlük'te yazıyorum." Şentin, insanların "üstün zekalı, üstün yetenekli" gibi belli bir isim altında girdiklerinde işin içine rekabetin girdiğini söylüyor: "Benim de kendimi tutamadığım şeylerden biridir. Birisi bir şeyin bir hecesini yanlış söylesin, düzeltirim mesela. Böyle olunca da bazı insanlar size mesafe koyuyor." Şentin, gelecekte Bill Gates çapında bir bilgisayar mühendisi olma ideali olduğunu söylüyor (ne ne ne ne? birincisi, bill amca'dan hiç hoşlanmam. ikincisi, bill gates bilgisayar mühendisi değildir, hatta harvard'dan terk olduğu için bir üniversite derecesi dahi yoktur, honoris causa zımbırtılar da sayılmaz.) ve yazılım alanında yapmak istediği, kafasında oluşmuş bazı projeler olduğunu belirtiyor. Ama bunları yapacak zaman ve fikir olarak sunabileceği ortam olmamasından oldukça şikayetçi: "Fikir var ama çıkışı olmayınca, ben bunları ne zaman yapacağım, ya benden önce birisi yaparsa diye endişeye kapılabiliyorsun." Egemen Şentin, insanların "üstün zekalı" olduğunu bilmelerinin kendilerine farklı bakmalarını beraberinde getirdiğini söylüyor: "Üstün zekalı (bu tabiri kullanmam, kullandırtmam) olduğunuzu duyunca, üç tane üç basamaklı sayıyı çarp ve üç saniyede bunun cevabını ver diyebiliyorlar. Sizi ayaklı hesap makinesi gibi görebiliyorlar."
yer darlığından metni biçivermişler ama biçerken iyi seçememişler. böyleyken böyle işte...