Saturday, March 31, 2007

haftalık dergisi röportajı

3 hafta önce haftalık dergisi'nden tuğrul tunalıgil aradı; okuldan (inanç tabii) ismimi ve iletişim bilgilerimi almış, 'okul sonrası "üstün yetenekliler"in halleri' konulu bir söyleşi şeettirecekmiş. başka "üstün"lerle de (ne demekse artık o) görüşeceklerini duyunca kabul ettim, o haftanın cumasının akşamı vatan gazetesi'nin merkezinde buluştuk.

önce fotograf çekimi yapıldı, ki abartısız yarım saat kadar sürdü, ki çekilen n tane fotograftan yalnızca bir tanesi dergi sayfasında yerini aldı. titizlik midir, dijital fotografçılığın verdiği deklanşöre basma rahatlığı mıdır, artık adını ben koymayayım.

sonrasında söyleşiye geçtik. eskiden, inanç'ta zamanın nasıl geçtiğinden, inanç sonrası üniversite dahili cebelleşmelerden, ilerisi için plan/projelerden falan bahsettim iki saat süresince, ortaya şöylemesine bir şey çıktı. Yorumlarımı kırmızı renkle şıftırttım:

Egemen Şentin (25 - Bilgisayar Mühendisi) (yaş kompleksim olmasa da belirteyim, halen 24'ümden gün alıyorum)

Bilgisayar Mühendisi olan Egemen Şentin, halen yazılım uzmanı olarak çalışıyor. Okumaya (ve yazmaya) dört yaşında başlayan Şentin, çevreden gelen "İlkokula erken başlatalım" talebine annesinin, ufak tefek olması (harbiden, insan konsantresiydim) nedeniyle karşı çıktığını söylüyor. Okuduğu lisenin ayrıcalıklarını şöyle anlatıyor: "Bir kere izole bir ortam. Haberleri, olanı biteni izliyorsunuz ama bunlar sizi pek etkilemiyor. Bizim zamanımızda ilk dört sene eve ayda bir kez gidip gelebiliyorduk. (okuldaki güven olgusundan falan da bahsetmiştim, ancak ilginç gelmemiş demek ki. ayrıca ben bu kadar kopuk konuşmam)" Senede 30 öğrenci alan bir okula gittikleri için arkadaşlık ortamının benzersiz olduğunu belirtiyor: "Ortam gerçekten güzel. Çıkıyorsunuz dışarıya, bir keşmekeş, harala gürele gidiyor. Sanki herşey üzerinize üzerinize geliyor. (koç'ta üzerime üzerime gelen ferrari'lerden dem vurmuş idim :) )" Şentin'in bilgisayarla ilk karşılaşması siyah yeşil monokron (monokrom/monochrome olacak o) ekranlarla olmuş: "Bilgisayara ilgim oyunlarla başladı. Ama sonra bir de baktım ki, okulun hazırlık kampındayken bilgisayarın başından kalkmıyorum. Zamanla programların nasıl yapıldığını (yazıldığını, allah kahır bela) merak etmeye başladım." Şentin'in üniversitedeki bitirme projesi de oldukça ilginç: "Projemi Ekşisözlük üzerine verdim. (burada da anlattığım ek$iVista) Aynı zamanda, 2002'den beri Ekşisözlük'te yazıyorum." Şentin, insanların "üstün zekalı, üstün yetenekli" gibi belli bir isim altında girdiklerinde işin içine rekabetin girdiğini söylüyor: "Benim de kendimi tutamadığım şeylerden biridir. Birisi bir şeyin bir hecesini yanlış söylesin, düzeltirim mesela. Böyle olunca da bazı insanlar size mesafe koyuyor." Şentin, gelecekte Bill Gates çapında bir bilgisayar mühendisi olma ideali olduğunu söylüyor (ne ne ne ne? birincisi, bill amca'dan hiç hoşlanmam. ikincisi, bill gates bilgisayar mühendisi değildir, hatta harvard'dan terk olduğu için bir üniversite derecesi dahi yoktur, honoris causa zımbırtılar da sayılmaz.) ve yazılım alanında yapmak istediği, kafasında oluşmuş bazı projeler olduğunu belirtiyor. Ama bunları yapacak zaman ve fikir olarak sunabileceği ortam olmamasından oldukça şikayetçi: "Fikir var ama çıkışı olmayınca, ben bunları ne zaman yapacağım, ya benden önce birisi yaparsa diye endişeye kapılabiliyorsun." Egemen Şentin, insanların "üstün zekalı" olduğunu bilmelerinin kendilerine farklı bakmalarını beraberinde getirdiğini söylüyor: "Üstün zekalı (bu tabiri kullanmam, kullandırtmam) olduğunuzu duyunca, üç tane üç basamaklı sayıyı çarp ve üç saniyede bunun cevabını ver diyebiliyorlar. Sizi ayaklı hesap makinesi gibi görebiliyorlar."

yer darlığından metni biçivermişler ama biçerken iyi seçememişler. böyleyken böyle işte...

Friday, March 16, 2007

dolu taneleri problemi- update

mutlaka ki yeni birşey değildir, ama daha önce bahsettiğim collatz zımbırtısı ile ilgili bir şeyle karşılaştım. hiç kasmadan grafik olarak şeettireyim:


şöyle ki, başlanan sayının tek ya da çift olması ihtimaline göre çizilmiş grafiğin her seviyedeki eleman sayısı fibonacci dizilimini izlemekte.

hiçbir şey değilse ilginç yani.

Thursday, March 15, 2007

kıskanıyorum!

... but my intentions are good :)

yani, gıpta ediyorum da denilebilir.

şöyle ki; şirin'in blog'undan bir tane de ben istiyorum!!! bir yerlere gideyim, yeni birşeyler göreyim, öğreneyim istiyorum. ne bileyim, "yaşasam ya biraz " diyorum...

oluyor mu? olmuyor, şimdilik...

1 haftadır dune'un 3. kitabını, children of dune'u okuyorum, hastasıydım, daha da feci hasta oldum. sırada da 4.sü, god emperor of dune var. du bakali n'olcek?

Monday, March 12, 2007

2 adım ileriden fotograflar

sabancı center kule 1

itü, tepede istinye park

maslak ve levent

levent, akatlar, inceciğinden boğaz

Saturday, March 10, 2007

ept bilgi notu: quant

ept (egiboy plânlama teşkilatı - öyle de kurumsalız) dahilinde quant diye bir uygulamaya kasacağımı yazmıştım. kendileri bir test/anket hazırlama/değerlendirme aracı olacaktı.

yapımından vazgeçmedim, ama eğer bu blogu okuyan, konuyla ilgilenen ve ortaya çıkacağını bildirdiğim üründen faydalanmayı düşünen birileri var ise, gayet güzel bir ürünle karşılaştım bu konuda. beni beklemek zorunda değilsiniz yani :)

linkini vermezsem ayıp olur: http://zohochallenge.com/

silly games, provoked memories

dün ufaklardan zeynep erul ziyaret etmiş mail kutumu... şaşırmadım desem yalan olur, zira muhabbetimiz pek de derûn değildir, hiç kötü olmamışsa da. okudum bekletmeden. öyle özel hayatın mahremiyetini ifşa durumları söz konusu olabilecek bir mail olmadığı için aynen ekleştiriyorum kendisini buraya:

Merhabalar Egemen, nasilsin?

Sana işim dustu:). Burada kampus senliklerinde silly games tarzi bir organizasyon yapma durumumuz var, ve benim silly games deyince aklima girek sen geldin. Ben okuldayken yapilmis en eglenceli silly games'in organizasyonunu siz yapmıstınız! Aklina geldigi kadar ne oyunlar oynandıgını kisaca anlatır özetler misin zamanın varsa? Bana cok buyuk bir yardımda bulunmuş olursun.

Teşekkurler cok,

-zeynep
ne yalan söyleyeyim, olaydan 6 sene sonra da gelmiş olsa, marifet gerçekten de iltifata tabiymiş, ben bugün bunu gördüm. çok da hoşuma gitti böyle bir güzelliği organize eden biri olarak hatırlanıyor olmak. akabinde, tabi, anılar depreşti... sertaç, barışcan, özcan, ben ve ekipte olup olmadığını hatırlayamadığım diğerleri güler'deki o greek temple'a bakan odada benim ve cancan'ın yatağının üzerinde kümeleşmiş, daha önce mr. williamson'ın (nerelerdedir acep? tontiş sammy nicedir, inanç erkeklerine az iç çektirmemiş -yalan diyen allah için söylesin- eşi nasıldır?) zamanında yapılmış ilk silly games'i de yad ederek yeni ve daha bir eğlencelisini düzenlemek için laf çeviriyoruz. öyle böyle değil, sanki olimpiyat komitesiyiz görseler... o oyun konsun, şu oyun çıkarılsın derken kafalar karışıyor, ve "bir liste yapalım" diyorum, hangi oyunu hangi sırada koyacağımızı belirlemek ve zaten güç bela yönetimden izin alarak (öğleden sonra dersleri iptal ettirmiştik) elde ettiğimiz zamanın tamamını eğlenceye ayırmak için gerekecekti bu. sonrası? her takıma isim belirleme zorunluluğu koymuştuk mesela, takımına oyunlarda yarışacakların listesi asılana kadar isim bulamayanlara biz isim verecektik, ve tabii ki bunlar pek sevimli isimler olmayacaktı. mine'lerin (doğucu) miydi, anıl'ların (aktaran) mıydı -ikisi aynı takımda bile olabilirler- neydi, bir takıma "dallamalar" demiştik mesela. bütün oyunlar boyunca isimlerini değiştirmek için lobi yapma seviyesinde uğraşmış, bu isimle her anons edildiklerinde protestonun, tavrın kralını yapmışlardı :P

kafamda şimşekler çakmaya başladı birden bire; bir liste hazırlamıştık hani biz? kimbilir nerededir, hangi cehennemdedir? öyle ya, üzerinden o kadar zaman geçmiş, inanç'ta eski defterler, o üzerinde geceler tüketilen proje kartonları gibi, içinde üretildiği kurumu geçmişsizleştirircesine geri dönüştürülmek üzere toplanıp atılmış olabilirdi...

... tabi listeyi inanç'ta bırakmışsam.

sonrasında, inanç konusunda ne kadar arşivci-çöpçü-sentimentalist-nostomanik olduğum dank etti, ve hemen çıfıt çarşısından farksız dolabımı karıştırıp yarım saat içerisinde, zamanında part-time matematikçimiz ömer kömürcüoğlu ile "enteresan" sorular çözdüğümüz, okulun dağıttığı, dışı şirinler köyü'nden proletarya manzaralarıyla kaplı 60 yaprak kareli metod defterinin sayfaları içinde o listeyi buluverdim! şoka bakar mısınız! sanki matbah-ı amire'de en son pişirilmesinin üzerinden yüzyıllar geçmiş ama her yiyenin tadı damağında kalmış kayıp bir yemeğin tarifi karşımdaydı... bir garip oldum, bir hislendim ki anlatamam. abartısız, hiç beklemeden, hatırladığım kadarıyla oyunların detaylarını erul'a döşendim, listeyi de herhalde başına birşey gelmesin diye kilitli bir kasaya koyacağım. bundan sonraki inanç reunion'da birkaç eklemeyle (paperball, inşaat hokeyi, ufak çaplı iz takipleri, vs.) tekrar düzenlemeli aslında... offf be, offf!

eskisinden saklanmış herhangi bir görüntü var mıdır bilemiyorum, ama umarım erul yenisinden birkaç kare, belki birkaç dakikalık akan görüntü gönderir; insanları eğlenirken görmek muhteşem birşey zira, hele bunda sizin de azbuçuk payınız varsa...

Thursday, March 8, 2007

mythbusters, MIT tarzıyla...

arkhimedes'in ölüm ışınını test eden n'inci grup olsalar gerek.

başarmışlar yalnız :)

Thursday, March 1, 2007

remote desktop :P

elimdeki fotoları karıştırırken tekrardan hatırlama fırsatım oldu; eski işyerimde kimi şeylerin yapılma şekli biraz "farklı"ydı. şöyle ki:


3 metre ilerisi de uzak değil mi sonuçta :P