Wednesday, October 12, 2011

debugging is hard

“Everyone knows that debugging is twice as hard as writing a program in the first place.  So if you’re as clever as you can be when you write it, how will you ever debug it?”

-Brian Kernighan, "The Elements of Programming Style", 2nd edition, chapter 2

Wednesday, September 14, 2011

geçen yıl bu zamanlar

blog başına bir türlü oturulamayınca yazacak çok ama çok şey birikiyor. bunlardan biri de dergi koleksiyonu maceram. uzun zamandır hakkında yazasım vardı, bugüne kısmetmiş.

bilenler bilir, öteden beri wired dergisini takip ederim. bu takip ilk zamanlarda bütçesizlikten daha çok üniversite kütüphanesindekileri didiklemekten ibaret olsa da, sonrasında gerekli akçeyi ayırıp abone olabildim. birkaç ay doğrudan conde nast üzerinden, sonrasında da "postadan kaynaklanan nedenler"den dolayı dergiler 1-2 ay geç gelmeye başlayınca türkiye'deki dağıtıcı olan dünya'dan -"dünya süper dağıtım" deyince komik oluyor- aldım dergileri. derginin en önemli özelliği, her ne kadar ilk yarısı daha çok yeni ürün tanıtımları ile dolu olsa da diğer yarısının yer yer çok ilginç, bilgi teknolojilerini alelade bir bilgisayar dergisi gibi yeni oyuncak/moda/tarz kısırlığına düşmeden, yeniliklerin ve gelişmelerin sosyal etkilerini de vermeye çalışarak, olanı değil olacağı görme çabasında olan yazılardan (makale?) ve köşelerden oluşması. böylesi yazılar saklanmayı, biriktirilmeyi hak eder diye düşündüm ve önceki sayıları nereden bulabilirim diye araştırmalara koyuldum. ilk önce kadıköy'deki sahafları taradım ama özellikle yabancı dergilerin geçmiş sayıları hemen dağıtımcıları tarafından toplatıldığı için hiçbir şey bulamadım. avrupa yakasında da sonuç aynıydı; kadıköy'deki çeşitliliğin küsuratı bile yok buradaki sahaflarda. istanbul'da yok, başka yerlere de bakmaya niyetim yok. muharebeyi kaybettik, kaybettik de harbi de mi kaybettik? hayır! hemen bir internet cephesi açıp ebay'den taramaya başladım. taramamla beraber o zamanlar indiana üniversitesi'nde görevli bir öğretim görevlisinin kendi dergilerini (yüze yakın sayıda!) 50 dolara satışa çıkardığını gördüm ve hiç tereddütsüz aldım. o an benden mutlusu yok tabii, başıma gelecekleri bilmiyorum henüz.

dergilerin sahibinin doğrudan türkiye'ye göndermesi mümkün olmadığından dhl'in easyshop hizmetinden faydalanıp dhl'in amerika'daki bir deposuna gönderttim. 3 koca koliden bahsettiğimizden en az dergiler kadar tutan kargo ücretini de üstlenmek gerekti. en yavaş gönderi yöntemiyle gönderttiğimden de 1 ay kadar sonra dergiler depoya ulaştı. ulaşmasının akabinde bunca zamandır yurt dışından gönderi alan birinin yapmaması gereken bir hatayı yaptım ve 3 koliyi de tek gönderi olarak türkiye'ye yönlendirdim. hata bunun neresinde diye sorabilirsiniz, zira malın tutarı 50 dolar ve bu haliyle gümrüksüz teslim alınabilir. ne var ki gönderilerle ilgili bir de 30 kg sınırı varmış. bundan tabi dhl'den "gönderiniz gümrüğe takıldı" diye arandığımda haberim oldu. konşimentodaki malın toplam ağırlığı 68 kilo, hatanın çapı da yaklaşık amerika-türkiye arası gönderi maliyeti kadar gümrük bedeli. ne kadar olduğunu sormayın, evlat acısına yakın bir tutardı. bu tutara ait kkdf adlı ödentiyi 1 saatlik bir cebelleşmeden sonra -müşteri temsilcisine gidilir, zat-ı şahaneleri kkdf nedir bilmez, gişeye yönlendirir, gişe görevlisi başından savar, başka bir müşteri temsilcisine gidilir, o da "böyle bir şey duymuştum, eski şubemde yapıyorduk bunlardan" der ve eski şubesini arayıp yarım saatlik sonuçsuz bir geyiğe başlar, ben banka çalışanı olarak "şube ekranlarının kullanım kılavuzu var, oradan baksan?" derim, teflon yüzeyli görevli duymaz ya da duymazdan gelir, sonrasında kılavuza beraber bakmamızın akabinde bu işlem için "KKDF" adlı bir ekranın bulunduğu keşfedilir ve işlem 2 dakikada yapılır, "yoldan geçen müşterinin işi zor" denerek şubeden çıkılır-  iş bankası istanbul merkez şubesine, kalan kısmını da teslimatta okmeydanı dhl'e ödedim, kolileri güç bela bir taksiye yükleyip iş kule'ye yollandım. onca dergiyi bir de 10. kattaki ofise, girişteki posta ofisinden el arabası ödünç alıp, arabayla dergileri güvenlik kontrolüne kadar getirip, arabadan indirip bir de güvenlikte x-ray'den geçirdikten sonra tekrar arabaya yükleyip asansörlere, sonrasında da ofise kadar kaktırmak suretiyle getirdim. ağustos, takım elbiseliyim ve sular içerisindeyim, perişanlığın sözlük tanımıyım. ofise girdiğimdeki halimi aynada görsem korkardım sanırım.

dergilerin gelişinin belki de tek güzel kısmı zamanlamaydı. artık bizim bölümün kartal'a taşınacağı da belli olduğundan taşınana kadar dergiler bir ay kadar öylece masamın altında durdular. taşınma esnasında isim ve masa numarasını kolilerin üzerine yapıştırdım ve diğer eşyalarımla beraber kartal siemens kampusuna taşındılar. oradan peyderpey eve taşıyarak dergilere kavuştum. halen ilk yıllardan eksiklerim var ama ciddi bir koleksiyon oldu, mesela wired'ın 1993'te çıkan ilk sayısı elimde mevcut. ara ara bu dergilerden kayda değer bulduğum metinleri paylaşmayı planlıyorum. içinde bulunduğumuz zaman aralığını ilgilendiren projeksiyonları olan, tutanları kehanet, tutmayanları şapşallık örneği olan çok güzel yazılar var. pek yakında burada!

Thursday, June 16, 2011

system halted

twitter beni çok bozdu.

okuma alışkanlıklarım değişti mesela; uzun metinlere gereken sabrı eskisi kadar gösteremiyorum. yazma hevesimi 140 karakter içinde kafesliyorum. sanırım sadece dükkan içi yazışmalarda ve yalnızca öyle olması gerektiği için daha uzun yazıyorum. yapmayı tasarladığım şeylerin peşinden gitmekten, nokta atışı ya da tamamen keyfekeder okumalar yapmaktan, arada durup kendimi dinlemektense gündemden geri kalma korkusuna yenik düşüyorum.

bir sorun var.

farkındayım, gidereceğim. aha buraya yazıyorum, daha da yazacağım.

Monday, March 21, 2011

ben bugün bunları buldum, 21.03.11

Monday, February 14, 2011

ben bugün bunları buldum, 14.02.11


  • fi tarihinde lisedeyken yaptığımız bir düşünce deneyi ile ilgili bir şeye rastladım, onu paylaşayım dedim. bitkilerin yeşil dokusunda bulunan klorofili ayrıştırıp enerji üretiminde kullanmanın mümkün olması gerektiğini düşünüyorduk. amcalar konuya el atmışlar: http://www.economist.com/node/21015679?fsrc=nwl

  • taksi işletimi konusunda katedilebilecek önemli bir mesafe mevcut; araç kalitesi konusundan şoförlerin hal/tavır/davranışına, araç içi hizmetlere kadar iyileştirilebilecek ve farklılaştırılabilecek çok şey var. bahsettiğim noktaların önemli bir bölümüne çözüm getirmiyor olsa da "bir yerden başlamak lazım"dan hareketle incelenebilecek ve memlekette uygulanabilecek bir iş fikri var: uber. normal taksiden pahalıya geliyor (%10 kadar diyor ama bana daha yüksekmiş gibi geldi) ve bu özelliğiyle türkiye'de uygulanabilirliği düşük. ne var ki kullanılan araçların standardı da harcıalem taksilere göre yüksek, yani fiyatı hak etme yönünde bir çaba da yok değil. şu anki haliyle ancak back-up'ın özel şoförlü transfer hizmetine benziyor, ama en az bir gün önceden rezervasyon yaptırma şartı yok, uygun durumda araç varsa en geç on dakikada geliyor.

  • programcılık/yazılımcılık ile ilgili şık alıntılar: http://stackoverflow.com/questions/58640/great-programming-quotes

Monday, January 31, 2011

ben bugün bunları buldum, 01.02.11


  • ucundan kafayı kırmayı gerektiren işlerin yapılması için insanları motive etme amacıyla ödül/ceza mekanizması kurmanın ters tepebileceğini, hatta teptiğini buldum. daniel abi anlatmış, izleyedurun.

  • bu aslında geçen hafta bulduğum, daha doğrusu hepimizin kucağında bulduğu bir şey; mısır'da acayip şeyler oluyor. millet bunu sosyal medyanın gücüne, etkisine tahvil etmeye çalışıyor ama devrimleri araçların değil insanların yaptığı es geçiliyor. neresinden bakarsanız yanlış.

Monday, January 17, 2011

ben bugün bunları buldum, 17.01.11


  • redis diye bir key-value store buldum. ilginç bir şeye benziyor, bazı ept işlerinde kullanabilirim. kurcalamak için linux kurmak gerekecek. windows port'u da var sanki, ama stabil midir bilemedim.

  • redis ile beraber nosql hareketi de ilgi alanıma giriş yapmış bulunuyor. saklamak istediğimiz her veriyi ilişkisel veri modeline uydurmak zorunda olmayabiliriz pekala.

  • rss, podcasting ve benzeri birçok web fenomeninin mucidi dave winer'ın hazırladığı ve hacker news sitesinde yer alan haber/makale/linkleri doğrudan twitter'a aktaran @hnfirehose. on numara nerd besini.