Friday, August 31, 2007

internet yorumları

bu konuda ekleyecek hiçbir şeyim yok, düşündüklerimi aşağıdakilerden çıkarıverin:



boşları alalım

asansörlerden nefret ediyorum. hadi biraz yumuşatalım, hazzetmiyorum. diyeceksiniz ki neden? çünkü zaman ve mekan bakımından fena halde verimsizler. sabah, öğle, akşam hiç farketmiyor; herhangi bir kata gitmek için genellikle 1 dakikadan fazla beklemek zorunda kalıyorum, kalıyoruz. kule'deki asansörlerin işletmesinde kullanılan sistem nasıl bir algoritma kullanıyor bilmem, gelişkin birşey olması gerektiği de muhakkak, ama ben beklerken koridorda tap dancing harikaları yaratacaksam neye yarar? bu işe biraz kafa yormak lazım. yoralım:

  • eğer asansör sayımız birden fazlaysa bunları sektörlere ayırabiliriz. her kabin öncelikle belli kat aralıklarına hizmet verir, ama kendi sektörünün dışına çıkabilir. boşta kaldığı zaman da kendi sektörünün dışındaysa sektörü içindeki en yakın kata hareket eder.
  • kabin içi butonlarına basma istatistiği tutabilen bir sistem kurulmalı. atıyorum, 9. kattan en çok 12. kata mı çıkılıyor? o zaman buraya 9. ve 12. kata en yakın asansörü gönderebiliriz. bu istatistikler sektör sınırlarının belirlenmesinde de yardımcı olacaktır.
  • katlarda asansör çağırma talepleri zamana göre sıralanmalı, önce çağırana asansör daha erken gitmeli. tabi yol üstünde daha sonra çağıran varsa onları es geçmek de olmaz. yine de hiç yoktan kaynak kıtlığı yaratmamak lazım.
  • katlarda bekleyen kişi sayısı, daha doğrusu bekleyenlerin kilo cinsinden toplam ağırlığı da önemli. toplam büyükse (ve eğer grup fazla beklememişse) daha boş bir kabin gelene kadar grup bekletilebilir. daha da abartalım ve ağırlık değişimini izleyelim. böylece bizim grup olarak addettiğimiz "kütle"nin aslında daha ufak gruplardan oluşup oluşmadığını anlayabiliriz. çağırma taleplerini de bu grafikle beraber inceleyip ortaya karışık birşeyler yapılabilir. ufaktan bir sırt çantası problemi uygulamasına dönebilecek bir durum.
  • kabinin bir yöne giderkenki hızı da denklemimize dahil etmemiz gereken bir değişken. eğer kabin benim bulunduğum yöne gelirken ama benim için duramayacak durumdayken asansörü çağırırsam talebim hemen değerlendirilmeyecek, kuyruğa atılacaktır.
yordum. bunları harmanlayıp bi'şeyler çıkartmak fena olmazdı.

sonracığıma, bitirme projemi .net framework'teki yeniliklere uydurmak (öncekini framework 1.1 için yazmıştım, generics falan hak getire) ve harala gürele yazılmış kodu temizlemek için tekrar yazıyorum. ek$i'den entry çekmek için kullandığım IE tabanlı web scraper'ımın kullandığı ekşiAPI'dan başladım. CodeProject'te şu elemanın kullandığı yöntem gayet hoşuma gitti, o yüzden IE otomasyonun atıp buna benzer bir yapıya geçeceğim. ayrıca, sadece ek$i odaklı bir ürün olmayacak. mesela bir class ve okunacak html sayfasındaki bilgilerin verilen class'ın hangi alanlarına dolacağını belirten bir xml dosyasını kullanarak veriyi daha programlanabilir bir şekilde sunacak. değindiğim şeyler yeni değil, hepi topu az buçuk xml serialization. görselleştirme aracım ek$iVista da güncellemeden payını alacak. ilk sürümünde directed graph çizebilmek için netron kullanmıştım. kendisi artık bir ticari ürün ve bu dönüşümü geçirmeden önceki halinden de pek memnun değildim. iyi bir paket ararken microsoft research'tan c#ung'u buldum. "chung" diye okunuyormuş kendisi. paketin içinden birkaç dll, dokümantasyon ve excel add-in'i geliyor. bu add-in çok hoşuma gitti; iki sütuna directed graph'ın edge'lerinin başlangıç ve bitiş vertex'lerini sırayla yazıyorsun ve araç çubuğundan c#ung'u çağırıyorsun, grafik hemen karşında. layout algoritması olarak da dairesel, fruchterman-reingold, sugiyama ve grid algoritmaları hazır geliyor. vertex'leri extend edip biraz interaktivite ekledik mi işimi görür bu c#ung, her ne kadar java dünyasındaki karşılığı (ve öncülü) jung kadar gelişkin olmasa da.

önceki gibi ek$iVista da splash screen görüntülenirken ön yükleyici çalışacak ve veritabanındaki kaynak başlıkları (başka başlıklara link içeren başlıklar) bir veri yapısına alınacak. c#ung'a vereceğim kaynak-hedef çiftlerini veritabanından almak için de bir sql fonksiyonu yazdım; hangi başlıktan kaç tık mesafeye kadar gidileceği girdi olarak alınıp kaynak-hedef çiftleri döndürüyor. önceki versiyonumuzda yoktu bu ve bu yüzden grafik çizimi sırasında sorgular dallanıp budaklandığı için makina fena kastırıyordu.

bu işin tek geliştiricisi olsam da arada kodu fena halde boklayabildiğim için bir versiyon kontrol sistemine geçmek gerekti. ben subversion'da karar kıldım, du bakali nolcek...

benden ilgi bekleyen işlerin bir listesini yapayım dedim, listenin altında kaldım. ahanda:
  • ek$iVista revisited (yukarıdaki kalabalık)
  • byblos kütüphane/exlibris mevzuları
  • muha! kişisel muhasebe dalgametresi
  • plone cms incelemeleri
  • -- confidential --
  • altivi analiz/listener/falan
  • quant test/anket cihazı
  • nonlinear forum
  • versaTile erp/simulasyon/jack-of-all-trades
  • inanclisesi.net facelift (plone incelemesi ile bağlantılı)
  • r/c autonomous cihazlar araştırma, diy işleri
  • mezunlar derneği çalışmaları
  • girişimciler kulübü
çok çalışmam lazım...

buradan sonrası da yukarıdaki listeyle alakalı. hım hım hım hım, eveeet:
  • ek$i olayına yukarıda detaylıca değindik, tekrara lüzum yok.
  • byblos'ta veri yapısını kurmakla uğraşıyorum.
  • muha! için biraz muhasebe öğrenmem gerekiyor. fon/faiz gelirlerini, kredileri, kredi kartlarını, senetleri falan nasıl muhasebeye yansıtacağım hakkında hiçbir fikrim yok.
  • plone gayet temiz bir cms. incelemye fırsatım pek olmasa da birçok da eklentisi var. genişletilebilir her şey iyidir.
  • altivi analiz için halen saçmasapan bir dikdörtgenler prizmasını nasıl çizeceğimi bulmaya çalışıyorum. saçmasapan, çünkü daha önce öngörmediğim bir durum var. bir otomobil ihalesinin inceliyoruz diyelim; tavan fiyat onbinlerce ytl, yani en kötü durumda fiyat ekseni üzerinde onbinlerce görülebilir boyutta olması gereken birim olacak. bu durum diğer iki ekseni incelenemez kılabilir, böyle olunca da grafiği bu formatta hazırlamanın bir anlamı kalmıyor. galiba asansörlerden çok buna kafa yormak lazım:P altivi listener ise ek$iAPI işini bekliyor, çünkü altivi'den veri toplama işini ek$iAPI'ı kullanarak yapıyorum.
  • quant ve versaTile konusunda herhangi bir eylem planım yok, şimdilik uykudalar.
  • nonlinear forum daha pişmedi.
  • inanclisesi.network olayını okul yönetimiyle paylaşmayı düşünüyorum. konu ile ilgili birkaç ilginç olduğunu düşündüğüm fikrim var 3d-mıridi falan, ama önümdeki dikdörtgenler prizmasını halledeyim ben önce sanki.
  • mezunlar derneği "türk eğitim vakfı inanç türkeş özel lisesi mezunları derneği" olarak değil de "gebze inanç türkeş özel lisesi mezunları derneği" olarak kuruluyor. belgeler bugün il dernekler müdürlüğü'ne iletildi, kısa sürede çalışmaya başlayabilirmişiz gibi geliyor bana yoksa şüphem mi var?
  • girişimciler kulübü işi caner lojmanına ve ortamına iyice yerleşip alışınca başlayacak umarım. aceleye de getirmiyoruz, memleketi kurtarmak uzun, zorlu bir süreç ve ülkemin kahvehanelerinde başlıyor. efkarın aşama kaydetmeye engel olan bir etken olduğu da buralarda keşfedildi, ki o yüzden kimse kahvehane safhasından ileri gidemiyor. biz bir ihtimal gidebileceğimizi düşünüyoruz.
  • r/c otonom araçlar işi ise darpa grand challenge ile ilgili bir video izleyince takıldı kafama. tabi bir hummer alıp milyon dolar harcamayacağım, ama buna göre daha mikro düzeyde kalan şeyler yapabilirim. ne bileyim, orta büyüklükte uzaktan kumandalı araçlara microcontroller yerleştirip delicesine hack etmek istiyor make etkisindeki bünye. of ya, of! patates bazukası daha kolaydı sanki...

dün sezai bey'i ziyaret ettik. azdık, ama olsun. nur içinde yat...

Sunday, August 26, 2007

derdiyoklar

manyak.
dehşet.
dibim düştü desem yeridir.

izleyin. kesinlikle değeri bilinmemiş bir topluluk.

Wednesday, August 8, 2007

ekşi'den rahatsız ekşi'ciler

benim de arada şikayet ettiğim moderasyon ve ekşi'nin son zamanlarda içinde bulunduğu hal ile ilgili bir blogentarisi.

silindiği için buraya gopyapeyst ediverdim (el emeği göz nuru falan değildir):

ekşi sözlük hizip merkezi

"bu post kısa bir süre sonra silinecektir. yüzeysel ve kişisel ve sadece ekşi sözlükle ilgili bu post ile verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz."

hostradamus gibi maniler yazarak da yapmak mümkün bunu sonradan okültüstler çıkar her bir satıra bir anlam yüklerler ama sinir içinde mani mümtaz değildir.

ekşi sözlük kendisini imha eden, kötü yönetilen, adi, hayırsız, vefasız, insanı insanlıktan çıkaran, kiminin götünü kaldıran, kimini egodan ibaret bir yaratık haline getiren karaktersiz bir makinedir artık.

ekşi sözlüğün başından beri burasının "acayip özgür bir yer" olduğu iddia edilmedi, öyle olmaması da gerekliydi. e neydi mevzu: "forum olmasın". tamam olmasın. moderayon olsun, kontrol mekanizması kurulsun... ama bir mahkeme salonu kadar da ciddiyetin, kısıtlanılmışlığın kol gezdiği bir yer olmasını beklemiyorduk. login olduğun anda "şunu yapma silinir, bunu yapma uçarsın, o göte girer, bu formata aykırı" gibi kurallarla karşılaştığın hapishanevari bu ortamda bulunmak bundan böyle kullanıcılarına yazmak, paylaşmak, anlaşmak, tartışmak, tanımak, anlamak gibi şeyler değil aksine kurallara endeksli huzursuzluk veriyor.

bundan yıllar önce kurallar yokken yazdığımız herhangi bir entry bugün kurala uymuyor diye siliniyor. denyoluğa bak (.'denyo' detected: //."göte girebilir"//.send moderator slave to destruct//.+target destroyed+.end)

bir site yapılmış, özel bir kullanıcı ismi verilmiş... yazdıklarım beni bağlar, benim kişisel arşivim, benim söylediğim şeylerin arşivi. neden benim neyi nasıl yazacağıma, kime ne diyeceğime karar veriyorsunuz? ben gelirken bunun için gelmedim ki, internet dedik, özgürlük dedik, "keyfine göre fikrini belirt, oh ne ala" diye geldik. sonra tutup bunu seve seve şirkete çevirince "ona sözüm geçmiyor, bunun böyle olması isteniyor" diye herkesin özel alanına müdahale kaçınılmaz oluyor tabii. tamam kimse bütün yükü bir kişinin üstlenmesini istemiyor. bu derdi tek kişi çekmesin... ama bu kadar aşırı müdahale de artık burasının "biz"e ait bir yer olduğu düşüncesini yok ediyor.

şimdi mevzuya gel, herşeyin nedeni değil, en küçük örnek, bardak-son damla korelasyonu;

başlık: avukat
entry:"ben küçükken manasızca ve gereksiz yere başkasının haklarını savunan, yalaka, yamanma, primci kişi ya da dürzülere avukat denirdi."

şimdi adamım bunu siliyor, dava "götümüze girebilir". e harbiden girse keşke. arkadaşım bunu silmenin ne manası olabilir? avukat kelimesi babanın malı mı? istediğimi düşünebilir, yazabilirim. avukat özel isim mi? avukat tapulu kelime mi? hangi zavallı bundan şikayetçi oluyor, hangi en akıllı kul moderator bunu kabul edip siliyor? kelime kardeşim bu. "ben küçükken" diyorum zaten başta, hani çocuklata geçen bir mevzudan bahsediyorum, ha bunu idrak edemiyorsun, onu geç o zaman. "benim için anlamı nedir" manasında istersem yarrak yazarım, göt yazarım ve bunu sen silsen bile ben böyle düşüneceğim, nerde kaldı lan bu sözlüğün, internet'in manası, ifade özgürlüğü? şu sözlüğe yan gelsen düşündüğünü söyleme özgürlüğü yüzünden hapse girmiş herkese acırlar. "türkiye'nin vay ben bilmemne" diye coşar da coşar, bunun dünya dışı olduğunu savunurlar. yaptığınız ne peki?

kardeşim sen kimin yanındasın?

başından beri ekşi sözlüğün benim için "kişisel geçmişimin arşivi" olduğunu söyledim. kendimce herhangi bir konuna diyeceğimi, bildiğimi, sallayacağımı bir ajandaya yazıyordum, ekşi sözlük diye bi yer buldum, kullanımı daha kolay, her yerden ulaş, kolayca oku, hatırla diye, tuttum oraya yazdım. ama böyle olmuyormuş aslında, yazdıklarımızı birilerine hibe ediyormuşuz.
ekşi sözlük satılmış, ülkenin en tekelci, en iki yüzlü medyasına, doğan grubuna verilmiş kontrolü. yazar alımını da o yapar, reklam alımını da o yapar. e hadi satıyorsun, tamam sözlüğü sen kodladın ettin, ama birileri sözlüğe yazmasa böyle büyümez ve dikkat çekmezdi. insanlara en azından "ben böyle böyle satıyorum, şöyle kurallar olacak, hareket alanı daralacak, ne diyorsunuz?" diye sormak gerekmez mi mesela? yazılan her şey hediye, "buyur keyfine göre kullan" diye verilmiş bir şey mi?

tutup sözlüğü şirket yaptıktan sonra, "göte girebilir" mevzusu şirketi bağlıyor. yani senin birey olarak yazdığın her şey şirketin dilinden çıkmış gibi. dolayısıyla "aman şirkete zarar gelmesin" diye herkesin haklarına müdahale edilebiliyor. patronculuk oyunu devam ediyor bir yandan. şikayet edene "nick'i budur, mail adresi budur, kendisine şikayet et" denemiyor da, "aman aman şikayet varsa hemen silelim nolur noolmaz" diye üçbuçuk müdahaleler yapılıyor hemen.

ekşi sözlük'ün kalabalıklaşmasına, değişmesine, tadının kaçmasına, eski anlamını yitirmesine bir şey demiyorum. her şey öyle, insan da öyle. kendin bile kendini sevmeyebilecek kadar değişebiliyorsun bazen. zaman değiştirir, çare yok. buna da bir şey demedik. ama şimdi kullanıcı alınıyor mesela gizli gizli. burada olmak isteyen, bir şeyler yazmak isteyen, burayı özümsemiş insanlar değil alınanlar... doğan medya vasıtasıyla, ahmet'in halasının oğlu, veli'nin torunu, e-kolay'ın zart zurt müdürünün yeğeni falan filan. kadrolaşmaya bak. sonra gel nihat genç'e de ki, "ne saçmalıyorsun?" e bazen saçmalıyor, neyin ne olduğundan haberi yok ama dediği şey yine aynı yere çıkıyor. akp'nin belediyelere tarikatçı doldurmasıyla aynı şey değil de nedir bu? bir devlet dairesine gittiğimizde cümlesi akp'li, selametçi bıyıklı tipler görmekten ikrah ediyoruz. peki sözlüğe girince gördüğümüz kişiler farklı mı? eskiden girdiğinde tanımadığın, herhangi insanlar arasında, "arkadaş" gibi vakit geçirir, yazar, mesajlaşırdın vesaire. şimdi birisi mesela senin bir entry'ni çalıyor, gazetesinde köşesine koyuyor veya az değiştirip başka bir yere tokalıyor. sen de bunu yazıyorsun, sonra mesaj alıyorsun bir tane: "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" yok, bilmiyorum da sizin gibileri çok iyi biliyorum. götü kaldırılmış herhangi birisin işte... sözlüğü bu zavallılarla, onun bunun adamıyla doldurursan, buraya yıllarını vermiş kullanıcıların da böyle gereksiz diyaloglarla karşılaşır. mesaj gelir, "o adam, yer, şirket, bina, olay hatta 'kelime' hakkında yazdığını sil..." direkt tehdit. yok silmiyorum der postalarsın, iki gün sonra ne olur bil? kul moderator siler? "götümüze girebilir şikayet edildi". şikayet edilemeyeceğini anlatırsın, yok işlemez zira, "o kim olduğunu bilemediğimiz" şahıslar tarafından emir almıştır halkın olması gerekirken şirketin kul moderatörü.

- "e o kadar şikayetçiysen girme kardeşim, zorla mı gel diyoruz sözlüğe?"
- o benim bileceğim bir şey.

50-100 kişinin yarattığı, bu popülerliğe ulaşmasını sağladığı sözlükte benim olmam veya olmamam hiç bir şeyi değiştirmez. ssg'nin olmaması da aynı, oradaki şu anda popüler herhangi bir kullanıcının olmaması da hiç bir şey değiştirmez. aynen, aynı hızla devam eder artık. zira bir makinedir. hizsiz, rutin, hiç de özel olmayan, farklılaşmayan, sadece sürekliliği ve ziyaretçi sayısı önemli olan bir makine. ve tabii ki bir süre sonra demode olma hızı artacak, çalışma şeklinden dolayı lanetlenecek, lumpenliğin merkezi olduktan bir süre sonra muhtemelen porno linklerin paylaşım merkezi olacak ve yok edilecektir.

joplu polisi, "yakinimdir" kulisi, müdahaleci zihniyeti, ifade özgürlüğü kısıtlamaları ve daha yapılabilecek bir çok benzetme dolayısıyla çok iyi bildiğimiz bir yönetim formunun taklididir. bu form, sadece paraya, dışarıya, otoriteye, korkuya değer verirken kendi halkını, bireyini kendinden nefret ettirmekte hiç bir sakınca görmez. ve halk toplu bir eylem yapmasa da umursamazlıkla ve uzak durup bireyci davranarak bu formun sonunu getirir. en sonunda polisler, lümpenler, moderatörler, yöneticiler, nüfuslu bireyler birlikte olup birbirleriyle "ortamın keyfini" yaşayıp birbirlerine düşebilecekleri bir ortamı yaratmış olurlar.

ekşi'nin kanun zoruyla "normalleşme"sini, 1984'te winston smith'in geçirdiği sürece benzetiyorum şahsen. sonu benzemese bari...

Tuesday, August 7, 2007

bloga dönüş

döndüm, dönebildim, şeyini şeyettiğimin manila'lılarından kalan zamanımın bir kısımcığını buraya ayırabilecek durumdayım. aman da aman, aman da aman!

dönüş derken, seneler önce erich von däniken'in "yıldızlara dönüş"ünü okumuştum. ufocu zamanlarımdı, büyüdüm geçti. neyse, bahsettiğim kitabın inanılmaz komik, şuna benzer bir girişi vardı: "yıldızlara dönüş! 'dönüş' diyorum, bu yıldızlardan geldik anlamına gelmez mi?" mantık bükmenin, ucuz illüzyonun bu kadarı! blogosferden gelen bir blogonot değilim, ama geri dönmek güzel. birikmişleri bırakmanın vakti gelmişti. ne yapmışız bakalım?

madde 1: the simpsons!
the simpsons movie'ye gittim geçen salı. eğlenceli miydi? kesinlikle. yeri geldiğinde çatlayasıya güldüm mü? evet. ama herşeye rağmen bir sinema filmi havasına giremedim; filmin süresinden (kısalığından) olacak herhalde. spider pig mevzuuna hala yarılmaktayım, şarkı da dilime fena halde yapıştı: "spider pig/spider pig/he does whatever a spider pig does"... hele kuyruk jeneriğine eşlik eden a capella versiyonu harika.

madde 2: egiboy outsourcing öğreniyor
işte dış kaynak kullanılan bir projede çalışıyorum. accenture ile çalışıyoruz ve offshore ekibi manila'da. iki aydır fena halde cebelleşiyoruz ve her ne kadar iki ay böylesi bir konu hakkında fikir edinmek için yeterli olmasa da iki satır laf geveleyebilirim diye düşündüm. dediğim gibi, süreç içinde kendimce çıkarımlarım var outsourcing ile ilgili. öncelikle, iş gücü bakımından 1 + 1 (offshore + onshore) kesinlikle 2 etmiyor; 1,5 ile 1,85 arası (yuvarlak sayı verelim de attığımız anlaşılmasın) bir şey ediyor. kırıma neden olan etmenler ise bence (i) offshore ekibinin benzer bir iş deneyimi olup olmadığı, (ii) onshore ekibinin hazırladığı dokümanların kalitesi ve bunların hazırlanma süresi, (iii) iki katmanlı bir faktör olan dil uyumu; geliştirme dili ve değişken adlarını belirlerken kullanılan dil. her ne kadar 1 + 1 outsourcing matematiğinde 2 etmese de masraf konusunda muazzam bir avantaj yarattığı tartışılmaz. unuttuğum bir noktayı da ekleyip bu bahsi kapatayım; iki ekip arasındaki zaman farkı da çok ama çok önemli. mesela, yaz saatini de ekleyince manila ile aramızda 5-6 saat fark oluyor ve bu nedenle -nacizane fikrimce- çok da uyumlu çalışamıyoruz. amerika-hindistan arası 12 saate yakın, ve böylece bir ekibin bıraktığı yerden öbür ekip alıp götürebiliyor işi, ya da onshore ekibin offshore ekibe doküman yetiştirmesi için çok kasması gerekmiyor. yine de türkiye'den herhangi bir firma yurtdışından dış kaynak kullanmalı mı? ben kendimi pek ikna edemedim; amerika-hindistan arasındaki fiyat uçurumu da yok türkiye-filipinler arasında.

madde 3: moleskine!
bir moleskine aldım. evet, tüketim canavarına tasmasını teslim etmiş bir köpeğim artık ben. yalnız, gerçekten daha fazla yazasım, çizesim, karalayasım var adı geçen nesneyi edindiğimden beri.


inanç zamanından kalma bir kareli defterden başkasıyla çalışamama hastalığım olduğundan moleskine'm de kareli. her türlü taslağı, çizimlerimi, yazılarımı ve saçmalamalarımı ilk önce buraya nakşedeceğim ki ilerleyen zamanlarda daha sağlam saçmalayabileyim :P

madde 4: düğün dernek ve epey kırtasiye
geçen hafta inanç'ın mezunlar derneği ile ilgili gelişmeler oldu. açıkçası, yılan hikayelerini solda sıfır bırakacak bir seyir izleyen dernek işlerinde artık -afedersiniz- "aramızdaki cenabet kim?" diye sormaktan başka birşey gelmiyor elimden. tam yüzdük yüzdük kuyruğunda geldik dediğimiz anda hayvan taze deri ceketini geri aldı bizden! olay da şu; okulun şu anki adı türk eğitim vakfı inanç türkeş özel lisesi (kısaca tevitöl - nazal dekonjestan - türk tıbbı'nın hizmetine sunarız) olduğu için ve okulun şu anki yönetimiyle ili ilişkiler içinde bulunmak istediğimizden derneğin adını "inanç liseliler derneği" yerine içinde tevitöl geçen bi'şey olmasını istedik. istemez olaydık! meğer dernek vesairenin adında "türk" ibaresinin geçmesi için bakanlık izni gerekiyormuş. yasaları bilmemek yasalara bağışıklık salamıyor tabii, ama birkaç kez ve birden fazla avukata inceletilmiş bir metindeki böylesi bir ayrıntının işin uzmanları tarafından atlanmış olması... ne bileyim, içime sinmiyor. hani bülent ecevit'in de içine sinmezdi ya hiçbir şey, aynen öyle. ağustos sonuna kadar bakacağız bi'şeyler, tam detayları ben de bilemiyorum ne yazık ki. umalım ki 30 ağustos'a yetişsin; sezai bey'in huzuruna derneksiz çıkmak da pek içime sinmeyecek zira...

madde 5: girişimciler kulübü girişimi
"yeni ekonomi" hedesi ortaya çıkalıberi herkes bir sonraki parlak fikri bulup, satıp/ürüne çevirip voliyi vurma peşinde. inanç forum'da önce iddialı bir şekilde "gelin şirket kuralım" diye caner'in ortay attığı bir fikrin yine forumda şekillenmiş ve görece daha mütevazı hali diyelim girişimciler kulübü'ne. daha ilk toplantımızı bile yapmış değiliz, çok iddialı da değiliz (daha doğrusu, girişim sermayesi kavramının türkiye'deki görece yokluğu nedeniyle otomatikman kabuğumuza doğru itiliyoruz mütemadiyen). hiçbir şey yapmasak masa başında memleketi kurtarırız, ne gam? tüm inançlı'ları, inanç insanlarını bekliyoruz...

madde 6: yorumsuz blog olmaz, hadi duvaksız gelin bi' derece
özellikle altivi konusunda bloglayıp bir ekşi entry'si ile ufaktan reklam yapınca egiBlog'un ziyaretçisi epey arttı diyebilirim. yine de anlayamadığım bir durum mevcut; gelenler geldiklerini nedense pek belli etmek istemiyorlar sanki. uzun zamandır hiçbir blog girişime yorum yazılmamış. geliyorsanız ses verin, gelecek sefere pencerenin önüne elmalı turtanızı bırakayım. iyi deyin, kötü deyin, ama bir şekilde ses verin.

madde son: bekleyen işler
çok. gerçekten çok. altivi incelemeleri kapsamında bir teklif sayısı takip programı yazmam gerek. belli aralıklarla ilgilenilen ihaleleri ziyaret edip verilen tekliflerin sayısını takip eden ufak bir program olacak bu; atla deve değil yani. bunun üreteceği veri ile eldeki verileri karşılaştırıp altivi kullanıcılarının teklif verme örüntülerini ve en az teklifler ihale kapatmak için bir yöntem olup olmadığını araştıracağım. sonraki işleri de byblos (kütüphane şeysi), ek$iVista online (the ultimate vaporware) ve "muha!" kişisel muhasebe uygulaması sırasıyla önceliklendirdim.

unutmadan, bir detayı daha var altivi uygulamasının. 3 boyutlu bir basit bir grafik çizmekle uğraşıyorum. 3 eksenim olacak: kullanıcı, fiyat ve ihale bitimine kalan süre. her kullanıcı-fiyat-zaman üçlüsünü bir küp olarak göstereceğiz. eksenlere tıklandığında gerçek değerler/frekans toggle'ı yapılacak. kodu c# ile yazıyorum. yol göstermek, kaynak önermek isteyen? 3d çizimi nasıl optimize ederim mesela, görünmeyen kısımları çizmemek yardımcı olabilir, ama bunları nasıl belirlerim? "yol yakınken" falanla bana gelmeyin, çok pis dalarım :P sonuçta bir programcının en sadık dostu ne bilgi ne deneyim ne de acı kahvedir, halis budaklı meşe odunudur.

cidden, yardımlarınız değerinde alınır.