Tuesday, April 15, 2008

umudumuz çizgelerde

daha önce de değindiğim gibi çağımız bilgi çağı değil, veri çağı; her tarafımız veriyle dolup taşıyor. verilerin anlam kazanıp bilgiye dönüşebilmesi için işlenmesi, hiç değilse birbirleriyle ilişkilendirilmesi gerekli. ilişkiler bir bağlam ortaya çıkarır ve eldeki verinin daha sağlıklı yorumlanmasını, dolayısıyla kullanışlılığının artmasını sağlar.

verilerin işlenmesi ve ilişkilendirilmesi bu derece önemli. ayrıca görünen o ki verileri bir şekilde ilişkilendirmesini becerenler hayallerinin de ötesinde kazanıyorlar. google mesela. web sayfalarını yalnızca meta tag'lerine göre fihriste almak yerine hepsini yönlü bir çizgenin (directed graph) eklemleri (node) olarak görüp bu eklemlere giren ve çıkan linklerin sayısı ve eklemlerin görece ağırlıklarına göre bir hesap yapması ve sayfaları bu hesabın sonuçlarına uygun şekilde (PageRank diyoruz şimdi kendisine) sıralayıp listelemesi google'ı şu anki konumuna getirdi. facebook'u alalım; her ne kadar ortalığı çerden çöpten uygulamalarla karmakarışık hale getirmiş ve kimi reklam programları (Beacon) ve benzeri girişimleri özel hayatın gizliliği merkezli mide bulantıları yaratsa da temelinde bambaşka bir amaç yatıyor facebook'un. bu amaç üyelerinin, belki bir gün insanlığın sosyal çizgesini (1)(2) çıkarmak.

eninde sonunda bilişim -daha da daraltmak istersek internet- dünyasında en parlak fikirler ya da parlak fikir bekleyen problemler (gezgin satıcı, 4 renk teoremi, vs.) bir şekilde çizgelerle ilgili. bu nedenle çizge teorisi ve uygulamaları üzerinde emek sarfetmeli. hesaplamalı bilimler -ve dolayısıyla bilişim dünyası- için bir umut varsa, o da çizgelerde.

(1) Social Graph: Concepts and Issues, Alex Iskold
(2) Thoughts on the Social Graph, Brad Fitzpatrick

Monday, April 14, 2008

bilgi çağı?

her yerde duymaktan sıkıldığımız birşeydir, acaip de klişedir şu "bilgi çağı"nda yaşadığımız zırvası. bir kere terimleri adlandırış şeklimiz yanlış. konu ile ilgili bir üçlü vardır ingilizce'de:

data -> information -> knowledge

türkçe'de son ikisi bilgi diye kestirilip atılıyor genelde, ilki ise hepimizin bildiği ve sevdiği veri. neyse, sorunumuz information ve knowledge sözcüklerinin aynı anda bilgi olamayacakları durumu. bu iki kavramı ayrıştırma denemelerim var, kendileri aynen şöyle:

---------------------------------------------------------------------
kayda düşüle: yazar salvolarını sınırlı mühimmat ile yapmaktadır, zira tek bildiği dil ingilizce'dir. iki gıdım eski yunanca çalışmışlığı da vardır ama o da iki gıdımcıktır.
---------------------------------------------------------------------

bilgi güzel sözcük, hem de bir "bilgelik" tınısı var. bilgiyi tuttuk, veri de kendini ayrıştırıyor, demek ki ihtiyacımız information sözcüğüne karşılık bulmak. ilk aklıma gelen alternatif biliş. veriyle bilgi arası geçişi göstermek konusunda başarılı olabilir biliş. yalnız onda da cognition ile çakışma problemi var. bu noktada information sözcüğünün köküne inip inform'a bakmak gerekir. inform bildirmek, ispiyonlamak, vs. gibi anlamlar taşıyan bir sözcük, yani bir A noktasından B noktasına söz aktarımını içeriyor. buradan da zorlama marifetiyle alı, aktarı ya da başka çerçevelerde kullanılan bildiri sözcüklerini çıkarabiliriz. benim favorim biliş, çünkü bu durumda bilişim sözcüğü gerçek anlamını buluyor.

bu sorunu burada işlediğimizle bırakıp esas konumuza dönelim. "bilgi çağı"nda, yani "information age"de miyiz? iki yanıtı var bu sorunun; ya epeydir öyleyiz, ya da hiç içinde olmadık ve bir ihtimal, hiç olamayacağız. ben ikinci yanıta daha yakınım çünkü enformasyon dediğiniz şey işlenmiş veridir. bizi bilgi çağındanymışız yanılgısına yönelten internet ise geneline bakıldığında birbiriyle ilişkilendirilmemiş veriler yığını/çöplüğü/kütlesi. kollektif zekanın, yani bu küresel ağın rastlantısal durumlarda eşgüdümlenen kullanıcı/sakinlerinin bu yığından kendilerini kurtarıp bir anlamlar dizgesi oluşturmalarını beklemek durumundayız şu anki durumda, ki bu da bir kasırganın kaldırdığı parçaları bir araya getirip bir gökdelen inşa etmesini beklemeye benziyor. ilk seçeneğe itibar edersek rönesans'dan, hatta karanlık çağlardan çıktık beri bilgi çağında olduğumuz gibi bir durum ortaya çıkar. takdir edersiniz ki bu haliyle de kavram sulanıyor.

Wednesday, April 9, 2008

oecd'den rapor

bir buçuk ay önce bahsettiğim bir konuda (bkz: eğitim vizyon neyin) oecd'den rapor var. bizim sakalımız olmadığından ve bu blog'un etki çapı da pek geniş olmadığından tabii sözümüz dinlenmemiştir, muhtemelen dinlenmeyecektir de. bakalım oecd'nin bu uyarısı teflon yüzeyli milli eğitim bakanlığı'nca dikkate alınacak mı? yoksa bakanlık istek üzerine hazırlanmış bu raporu oecd'den istediğine isteyeceğine bin pişman mıdır?

ayrıca atlanmaması gereken konulardan biri de erkek egemen bir eğitim anlayışının türkiye'de yerleşmiş olduğu tesbiti. hem kızları eğitim sistemine yeterince kazandıramıyor, hem de eğitsel materyallerde kadınları neredeyse sadece ev işiyle meşgul kişilermiş gibi gösteriyor, onlara pasif roller biçiyoruz. devlete, hükümete epey masraf çıkarır bu durumun düzeltilmesi :)