Tuesday, December 1, 2009

nizam-ı blog

bir ara egiBlog'a biraz nizam, intizam vermek lazım.  güzel bir şeyler tasar etmek ve o tasarımı tavizsiz uygulamak lazım...

... ne var ki şu anki gidişata göre bu iş gelecek yılın işiymiş gibi duruyor.  iş dışı işlerden -amma da "iş" dedim ha!- şu sıra zamanımı sömüreni, dükkandaki dosya paylaşım sistemimin (filezilla server üstü 1-2 el yapımı uygulama) gözden geçirilmesi.  şimdilik kim neyi kaç kez indirmiş, upload yapanlar ne kadar upload yapmış, onları incelemeye çalışıyorum.  tüm server log'larını (2008 mart-bugün) bir db'ye aktarıyorum; bu şekilde her halükarda n tane log dosyasına göre daha sorgulanabilir olacak elimdeki veri.  daha ileri aşamalarda ise paylaşım sisteminde neleri tutup neleri atacağımı belirlemeye çalışacağım.

işte de bir aralık ayı klasiğiyle uğraşıyor olacağım.  dükkanın müşterilerine biraz pahalıya patlayacak bir iş :)

twitter'a fena sardırdım şu sıra.  geçen sene nisan'da başlamışım tweet'lemeye.  hatta baktım ki, yukarıda bahsettiğim işe twitter'da değineli bir yılı geçmiş (uuu, yüzkarası).  egiBlog'a eskisinden de seyrek yazıyor olmamın en temel nedeni olsa gerek twitter.

Monday, November 9, 2009

çok uyanıksınız sayın semercioğlu

bugünün hürriyet gazetesi, kelebek eki.  cengiz semercioğlu'nun köşesinden masum görünen bir bölüm:
Yılın 3 ayı Digiturk’e para ödemeyelim...

Bu çanak antenlerin çatıların üzerinden yok olup gideceği günü iple çekiyorum.

Hem günümüz dünyasında geri bir teknoloji, hem de göz zevkini bozan bir kirlilik...

Kablolu yayınlar, hatta kablosuz (wireless) teknoloji bu kadar gelişmişken televizyon yayınlarını hâlâ koca koca çanaklardan alıyor olmamız ilginç...

Bu yüzden de televizyonlarımız şehir hatları vapurları gibi hava muhalefetinden etkileniyor.

Yağmur yağar Digiturk bozulur, rüzgar çıkar Digiturk donar, kar yağar Digitürk gider.

Madem kışın Digiturk izlemek kâbusa dönüşüyor benim de bir önerim var; yılın üç ayında kışın fatura ödemeyelim.

Hizmet almadığımız şeyin faturasını ödememek hakkımız değil mi?..

Yılın 3 ayı Digiturk’e para ödemeyelim...

Bu çanak antenlerin çatıların üzerinden yok olup gideceği günü iple çekiyorum.

Hem günümüz dünyasında geri bir teknoloji, hem de göz zevkini bozan bir kirlilik...

Kablolu yayınlar, hatta kablosuz (wireless) teknoloji bu kadar gelişmişken televizyon yayınlarını hâlâ koca koca çanaklardan alıyor olmamız ilginç...

Bu yüzden de televizyonlarımız şehir hatları vapurları gibi hava muhalefetinden etkileniyor.

Yağmur yağar Digiturk bozulur, rüzgar çıkar Digiturk donar, kar yağar Digitürk gider.

Madem kışın Digiturk izlemek kâbusa dönüşüyor benim de bir önerim var; yılın üç ayında kışın fatura ödemeyelim.

Hizmet almadığımız şeyin faturasını ödememek hakkımız değil mi?..

bildiğim kadarıyla digiturk eutelsat W3 uydusu üzerinden yayın yapar ve 60 cm çaplı çanaklarla izlenebilir.  ben de her ne kadar digiturk tarafından digiturk abonesi sayılmasam da -yayını türksat 3a üzerinden aldığımızdan yan çiziyorlar ama gelen faturalarda digiturk antet ve kaşesi var- bir digiturk üyesiyim.  memnun bir üye olduğum da söylenemez; lig tv'nin görüntü tercihleri -bir anlığına servet çetin'in sümkürüğü girer çıkar- ve platform kanallarının yetersizliği fena halde can sıkıcı.  egiBlog'da digiturk'ün garip uygulamalarını bile konuk etmişiz zamanında.

her neyse; 90'lık çanak ile ve sinyal kalitesinin en yüksek olduğu yer türkiye olacak şekilde konumlanmış  bir uydudan yayını aldığımız halde hava biraz bozduğunda görüntü sıkıştırma artifact'leri ile dolmaya başlıyor ya da tamamen gidiyor.  yuh digiturk, kahrol digiturk, çok yaşa nerede olduğu bilinmeyen dijital karasal yayın.  katranla tüyleri hazır edelim, edelim de:

  1. yaşanan problem uydu teknolojisine has bir problem değil mi?

  2. problemin sorumlusunun tek başına digiturk olmadığı görülemiyor mu?

  3. sayın semercioğlu'nun patronunun digiturk'e rakip bir dijital platformunun olmasının bu yazının yazılışında bir etkisi var mıdır?

  4. bu rakip platform (d-smart) da uydu yayını temelli değil mi?

  5. uydu yayını temelli bir dijital platform olan d-smart ile, digiturk ile yaşanması şikayet konusu olan problemin yaşanmadığı/yaşanmayacağı garanti edilebilir mi?

  6. aynı problemlerin diğer dijital uydu yayınlarında da yaşandığı aşikarken konu hakkında yazılan yazının doğrudan ve sadece digiturk'ü karalar nitelikte yazılmış olması ne kadar etik?

  7. yoksa yazar kendi çalıştığı grubun ürününün müşterisi değil mi?  başka bir deyişle, grubunun ürününe güvenemiyor mu?


sorular bitmez ama yukarıdaki soruların ne oldukları aşağı yukarı belli olan yanıtları türkiye'de yapılan gazeteciliğin seviyesi hakkında fikir verebilir.  yazarımıza gelince; bundan sonra yazdıklarınıza nasıl güvenelim sayın semercioğlu?  herhangi bir şark kurnazı, bir medya tetikçisisiniz artık benim için.

Tuesday, October 27, 2009

çok gudik hareketler bunlar

hürriyet pazar ekinde acımı paylaşan bir yazıya denk gelince linktirmeden edemedim.

kanal d'de dönmekte olan ve pazar akşamı zaplarken arada denk gelmeye bile dayanamadığım, bkm mutfak ürünü şefin salatası "çok güzel hareketler bunlar"...  yavan, hatta olmayan oyunculuk, "murat koyayım da tur at" benzeri ilkokul 3. sınıf esprileri, ne kadar çabalanırsa çabalansın telaffuz fukaralığından anlaşılamayan replikler.  koskoca adamlar ilkokul müsameresinden daha kaliteli bir iş ortaya koyabilmeli fakat malzeme bu kadar.  yılmaz erdoğan'ın zorlama duayen tavırları da ancak kendisi için ego cilası.  neresinden baksan fecaat, neresinden baksan fiyasko, hatta tiyatro açısından bakarsak ırz düşmanlığı.

olmaz olsun böyle hareketler.

Monday, October 19, 2009

uzun hikaye

the following events take place between 03.09.2009 and 19.10.2009.

yetişmeli.  yetişmek zorunda.  aralıklarla da olsa aylardır bunun üzerinde çalışıyorum ve bazı şeyleri elde etmem tamamen buna bağlı.  lafı dolandırmanın lüzumu yok; "bu", allah'ın belası bitirme projem.  egiBlog'u takip ediyorsanız aşağı yukarı ne üzerine olduğunu da biliyorsunuzdur zaten ama kısa bir özet geçeyim ben yine de.  a durağından b durağına sadece otobüs kullanarak en az sayıda aktarma ile en hızlı nasıl gidilir sorusuna istanbul özelinde cevap bulmaya yarayan bir uygulama yazdım.  veriler iett web sayfasından apartma, algoritmasını ise elcağızlarımla hazırladım.  ağustos'un bilmem kaçında teslim etmek üzere hazırlanmış olsam da birtakım düzenlemeler için 15 gün ek süre aldım ve bu 3 eylül 2009 saat 23:59'da doluyor.  mesai sonu rapora son şeklini vermek için kendimi paralıyorum pink'in funhouse'u eşliğinde.  ama ne paralamak; 5 dakikada bir saate bakmalar, materyalin ne kadarını kullandığımı tekrar tekrar defalarca kontrol etmeler, gerim gerim gerilmeler.  gerilmek için proje haricinde çok sağlam bir neden de mevcut; proje teslimatının hemen ertesi günü izine ayrılıyorum ve o günün sabahına uçak biletlerini almış, kalacağım yerin rezervasyonunu falan halletmiş durumdayım.  elimdeki işin ertesi güne kalma ihtimali söz konusu bile değil yani.  neden sonra raporu tamamladım, çıktısını aldım, uygulama + veritabanını bir diske yazıp paketledim.  saat 23:05 falan.  o saatte okula, hisar kampüs'e uzandım, projeyi hocanın kapısının altından attım ve aynen eve döndüm.  3 saat uykuyla izmir uçağına bindim.

iki saat sonra geçen sene bu zamanlarda neredeysem oradaydım, tabii çok önemli bir farkla.  bu yıl yanımda valide hanım hazretleri de var.  zaten bu yıl da kuşadası'na gitmiş olmamın esas nedeni de bu; macera aramıyoruz, bildiğimiz yerde takılıyoruz.  kalacağımız yer yılancıburnu'na (ve dolayısıyla batıya) bakan bir yamaca kurulu bir apart otel.  alelacele yerleşip o yorgunlukla denize girmek tarif edilemez bir duygu, ki şu anda edemiyorum.  on nümero, harika, hislerin hası.  ilerleyen günlerde apart'taki hizmet kalitesinden dolayı epey canımız sıkıldı ama çok da kafamıza takmadık; bütün gün dışarıdaydık zaten ve iki kişi 70 m2 mekanda yayıla yayıla dinlendik. her neyse, bu yılda türk-yunan dostluğunu ilgilendiren gelişmeler oldu ada'da.  geçen yıl 7 eylül'de (ada'nın düşman işgalinden kurtuluş günü) geldiğimden birincisini kaçırdığım 2. kuşadası-samos dostluk barış festivalinin bu yakadaki etkinliğini izledim.  5 eylül.  yeni düzenlenen "ismail cem dostluk ve barış meydanı"na iki blok halinde sandalyeler atılmış, bir tarafta bizim yerliler tıklım tıkış, diğer taraf ise yolları gözlenen yunan dostlarımıza ayrıldığı için boş tutuluyor.  zabıta pek bir şahin, barış güvercini bile olsa kuş uçurtmuyor o rezerve kısımda.  ufaktan oturanlara da sataşmadan edemiyoruz; "kalispera madam!"  taş konusu hanımefendi "gavurlar gelince kalkacağım" diye açıklama yapma ihtiyacı hissediyor.  neden sonra iki elin parmaklarını biraz geçen sayıda samos'lu geliyor ve kalan -ve zaten öyle ya da böyle oturduğumuz- yerlere oturma hakkımız teslim ediliyor; de facto değil de jure oturuyoruz.  karşı kıyıdan bir müzik grubu bildik ezgiler çalıyor, aralarına bir ara fuat saka da katılıyor.  eşlik edebildiğimiz kısmına eşlik ediyoruz.  sonrası ise tam bir yapmacıklık gösterisi; havada uçuşan benden-sana-senden-bana plaketler, eleutherion'lu synergasia'lı adelphoi'li şişirme tiradlar, ateşte yemek bırakmış ev hanımı ürkekliğinde ve becerisiyle çeviri yapan grek teyze ve kuşadası ticaret odası başkanı'nın tüm gecenin foyasını ortaya çıkaran "burada kardeş ayağı yapıyorsunuz ama kapınıza vize istemeye gelince şekilden şekile giriyoruz" mealindeki son sozü.  bu esnada yunanistan'ın izmir başkonsolosunun yüzünün geçirdiği renk ve şekil değişikliklerini takip etmekte zorlandığımı söylersem yanlış olmaz.

ha, iki gün sonra ne oldu?  dostlarımızdan kurtulduğumuz için bir şenlik, bir şenlik!

istanbul civarını sel bastığı sıra 1-2 gün yağmur yağdı, farketmeden iki haftayı doldurduk ve geri döndük.  geldiğim gibi kendimi nerede bıraktıysam orada buldum.  kritik arşiv işlerinden biri patlamış ve mutlaka benim bakmam gerekiyor.  bir provizyon kaydıyla ilgili detaylı bilgi isteniyor, zamanında ben vermişim, ben yokken o detayda bilgi alamamışlar, benim verdiğim gibisini istiyorlar.  geldiğimin ilk günü bir saat erken çıkmam gerekiyor, çünkü mezuniyet törenime katılmam gerekiyor.  projem kabul edilmiş yani her nasılsa.  orada biraz sallanıyorum.  ilerleyen günlerde de okuldan 300 tl alacağım olduğunu öğreniyorum.  unutmazsam bir ara bölümden yazı alıp saymanlığa bırakmam gerekiyor.  parayı okula vermek ise her nedense geri almaktan çok daha kolay.

dükkanda işler oldukça yoğun, sorumluluklar giderek artıyor.  yakınlarda terfilerin açıklanma ihtimali var ve bizim tertipten (ocak '07 girişliler) en az bir kişinin proje sorumlusu olacağı yönünde bir beklentimiz var.  ben olursam hayır demem :) ept adına yeni bir şey yok, hiçbir ept işinin kapağını bile açmadım bu ay.

Monday, September 28, 2009

onu da sonra anlatırım

neler birikti neler:

  • egiboy'un 2009 yaz tatili

  • işle güçle ilgili mevzular

  • okul sonu muhasebesi

  • planlar, projeler, hayal aleminden haberler


kafamı toparlayınca "pissmi" deyu olaya dalmak farz.

Thursday, August 27, 2009

olmaz...

kocaman ayı 1 tane bile yazı yazmadan geçirmek  hakikaten olmaz ama pehlivan tefrikası gibi bir şeyler yazmaya da ne zamanım var, ne de niyetim.  şimdi gündemden başlıklar:

  • temmuz sonu gibi tabletim geldi.  teknolojinin son harikası ac-caip bir cihaz ama alışana kadar epey ağlayacağım galiba.  anahtar sözcükler "el-göz koordinasyonu".

  • bitirme projesi devam ediyor, 3 eylül'e kadar teslim etmem lazım.  son yazımdan sonraki gelişmeleri ayrıca yazarım.

  • işte şu sıralar ne ile uğraştığımı tam olarak ben de bilmiyorum.  iki projede sme (bir tla daha :) ) olarak bulunuyorum ama bundan çok da memnun değilim.  nedeni pek yakında bu sayfalarda.

  • gelecek hafta sonundan itibaren izinliyim.


beni bekleyin anacım.

gözelim sensen

Monday, July 20, 2009

proje nasıl gider?

salla.  hayatın nasıl gittiği önemli...

...diyesim var ama şu sıralar hayatım proje, daha doğrusu projenin bitmesi hayat memat meselesi.  nisan sonunda işi bıraktığım noktadan çok farklı bir yerde değilim ne yazık ki;  o zamandan beri dükkanda yoğun bir çalışma temposu içerisindeyim ve arada kaç ayrı işle uğraştığımı ben bile bilmiyorum.  en fazla el oyalayanları hesap işletim masrafından muaf olan hesapların tespit edilmesi üzerine yaptığım çalışma (muaf olmayanlardan masraf alınması işlemi otomatik, ama biz tetikledik :)) ve bu yakınlarda devreye alacağımız altın ile ilgili olan işimiz olsa gerek.  bunların etkisinden ve zaman sömürüsünden kurtulup az biraz da olsa projemle uğraşma fıratı buldum şu yakınlarda.  ağustos başına kadar teslim etmem gerektiği için ve en başta planladığım proje adımlarının tümünü bu süre içinde tamamlayamayacağım için işin kapsamını daraltacağım; süre tahmini yapmayıp sadece aktarmaları hesaplayacağız.  süre tahmini için çok daha fazla zamana gereksinimim var, çünkü tüm duraklar arası mesafelerin ölçülmesi, yoğunluk haritasında verilen sensör kapsama alanlarının durak ağı ile eşleştirilmesi, ana arterler (ve dolayısıyla yoğunluk ölçümü kapsamı) dışında olan rotalar için de bir trafik yoğunluğu modellemesi yapılması gerekiyor.  10 güne sığar bir iş değil doğrusu.  ben de bu 10 küsur günü yazdığım aktarma motoruna güzel bir görsel arabirim hazırlamak ve eldeki işi raporlamakla değerlendireceğim.

aktarma motoru derken o konuda nisan sonundan beri epey bir gelişme oldu, daha doğrusu olması gerekti.  programın ilk haliyle gerçek iett verisini kullanarak test yaparken -test güzergahı da bendenizin birkaç sene önceki zoraki rotası, beyaz köşk - koç üniversitesi arası; sadece otobüsle gideyim derseniz 3 aktarma yapmadan, yani 4 ayrı otobüse binmeden gidemezsiniz- 3 aktarma ile oluşan olası rotaların hesaplanması yarım saatten fazla geçtiği halde tamamlanamadı.  bu durumu test verisiyle yakalamam mümkün değildi, çünkü arada önemli bir ölçek farkı var; test veri seti 36 hat ve 110 durak bilgisi içerirken iett verisinde 536 hat ve yaklaşık 4500-5000 durağın bilgisi mevcut.  bu test rezaletinden sonra programı elden geçirip hesaplamada kullandığım veri yapısını optimize ettim.  artık aktarma bilgisini bir ağaç yapısında değil, özel amaçlı süpersonik bir tabloda tutuyorum. daha önce yarım saatte tamamlanamayan hesaplama da birkaç saniyede tamamlanıyor.

şu sıralar okul ve iş dışı uğraştığım bir çok yan işi oldukça kolaylaştıracak bir çizim tableti sipariş ettim amazon'dan.  amerika tayfasının önemli bir bölümü denizin bu tarafında olduğundan siparişimin bana ulaşması için başka bir yol seçmek zorundayım.  dhl'in borderlinx adlı amerika'dan posta kutusu hizmetinde üye olmuştum, onu denemek için iyi bir fırsat.  buna benzer myusabox gibi siteler de var ama kullandığım süre içinde dhl'den çok memnun kaldığım için macera aramaya gerek olmadığını düşündüm.  du bakali n'olcek...

Thursday, June 25, 2009

kazıkçı bilkom

aldıktan sonra ne yapacağıma hala tam karar verememiş olsam da, bir süredir çizim tableti alasım var.  bu çizim tableti işini en iyi kıvıran da wacom adlı bir japon markası. araştırıp soruşturup bütçeme uygun bir modelde karar kıldım.  türkiye/gayritürkistan fiyatlarını karşılaştırayım derken bir de ne göreyim?

[caption id="attachment_268" align="aligncenter" width="300" caption="Amazon fiyatı"]Amazon fiyatı[/caption]

[caption id="attachment_269" align="aligncenter" width="300" caption="Türkiye distribütörünün (Bilkom) fiyatı"]Türkiye distribütörünün (Bilkom) fiyatı[/caption]

görülebileceği gibi türk'ü türk'ten başka kazıklayan yok.  hakikaten pes.

bilkom'un bir koç grubu şirketi olduğunu bilgisini de ayrıca vermek isterim.  "biri bizi düdüklüyor" demeyin, kimin düdüklediğini bilin :)

Tuesday, June 9, 2009

justified and ancient



sene 1992.  show tv'nin test yayınları yapılıyor, o derece '92.  bu test yayınlarında paso the klf'in yukarıdaki klibini döndürürdü show tv.  zıpır, kıpırdak bir parçadır, izleyiverin gari.

nostomanim depreşti yine, affedin.

Monday, June 8, 2009

evlenmek

Melih Cevdet'e sormuşlar "Evlilik nedir?" diye.

"Eskiden," demiş,  "kız tarafının ve oğlan tarafının ailesi biraraya gelir, yeni çiftin kuracağıyuva için beraber hazırlık yapılır, beraberce yeni ev düzülürdü."

"Tabi o zamanlar evler genelde bahçe içinde müstakil evlerdi. O yüzden buna 'evlenmek' denirdi."

"Şimdi ise yeni evliler apartman dairelerinde yani katlarda oturuyorlar, bu yüzden artık evlilik katlanmaktır."

Vahşi cazibeli Bolu erkeğimiz Fatih "fado" Özkan evleniyormuş; evlensin, katlanmasın :)

Saturday, April 25, 2009

halt!

[caption id="attachment_208" align="aligncenter" width="384" caption="hammerzeit!"]hammerzeit![/caption]

ayda bir anca

yoğunum.

öyle böyle değil, her yerden iş yağıyor.  iş yapmaktan iş yapamıyorum; araya giren ıvır zıvır şeyler yüzünden esas uğraşmam gereken ve hepsi de zaman kısıtlarına bağlı işlere eğilmek bir türlü nasip olmuyor, olamıyor.  hani iş konusunda gevşek davranan, yumurta kapıya dayanmadan harekete geçmeyen biri olsam anlayacağım ama böyle bir durum da yok.  işin boktan tarafı, temmuza kadar böyle gidecek gibi.  geçen seneki gibi saçmasapan bir zamanda tatile çıkmak durumunda kalmam umarım.  iyi blog yazısı çıkıyor böyle zamanlarda fakat bünye üzerindeki etkisini sorun siz bir de :)

bitirme projesinde test verisi üzerinde işi epeyce kolayladım.  test verisi derken hafiften istanbul'u andıran (iki bağlantıyla birbirine bağlanmış iki büyük blok) bir bağlantılar grafiği oluşturdum.  110 nokta ve bunları bağlayan 200 küsur doğru parçası duraklarımı ve yol ağını oluşturdu.

[caption id="attachment_181" align="aligncenter" width="419" caption=""test şehri""]"test şehri"[/caption]

durak adları önce y, sonra x koordinat düzlemindeki harf alınarak elde ediliyor, örneğin şehrin kuzeybatı ucundaki durağın adı ka.  bu bağlantılar grafiğindeki yolları izleyerek 110 noktanın tamamını kapsayan 36 hat oluşturdum.

[caption id="attachment_189" align="aligncenter" width="439" caption="hat yayılımı"]hat yayılımı[/caption]

tek tek hatları vermeyeceğim, meslek sırrı :)

işin "epey kolaylanmış" kısmı aktarma hesaplamasını yapan program.  programa başlangıç ve bitiş duraklarıyla beraber maksimum aktarma sayısını girince mantıklı sonuçlar elde edebiliyorum. mesela ab noktasından maksimum 2 aktarmayla jk noktasına nasıl gidildiğini hesaplayalım:



[caption id="attachment_198" align="aligncenter" width="392" caption="hesaplanmış aktarmalar"]hesaplanmış aktarmalar[/caption]

ortaya çıkan seçenek ağacındaki ilk seçeneği şu şekilde dillendirebiliriz: "ab'den 00 numaralı otobüse bin. 1 durak sonra bc'de inip oradan 04 numaralı otobüse bin. 6 durak sonra jk'da in."  arada tek aktarmalı bir seçeneğin (ab'den 04 otobüsüyle 7 durak sonra jk) de bulunduğu, yani maksimum aktarma sayısından daha az aktarmaya sahip durumların da hesaplandığı görülebilir. güzel yani :)  bu yapıya seyahat süresi tahmini ile ilgili yapıyı da eklemlediğimde daha da güzel, tadından yenmeyesi bi'şey çıkacak ortaya.


yarın da dernek yönetim kurulu var ve bu yüzden ferdaanım'ın brunch'ını (so posh, ain't it?) ekiyorum.  zaten sabahın 10'unda kanlıca'da olmamı sağlayacak hızı ve gazı bulmak zor, hele bu sabah bir pazar sabahı ise.  uyuy'cam len?!



Saturday, March 21, 2009

son iki haftanın tortusu

kaça bölündüğümü bilmiyorum şu sıra.  bu entry de mitoza bağlasın:

  • iş: bir ay içinde ikinci kez hafta sonu eğitime gitmek durumunda kaldım.  hadi geçen seferki eğitim epey yeni bilgi içeriyordu hiçbir şey değilse, ama bu seferki hakikaten deli saçmasıydı.  eft diye bir olay.  bankada eft olsa olsa elektronik fon transferi olur, değil mi?  yok, bu "emotional freedom techniques" imiş.  içinde bulunduğun psikolojik çöküntüyü ya da sana sıkıntı veren fizyolojik arazları belli akupunktur meridyenlerine ellerinle dokunarak/vurarak ve "problemin kaynağına inmeye çalışarak" giderebiliyormuşsun eft ile.  gideremedin mi? o zaman o problemin bileşenleri vardır, onları keşfedip onlar için de seans seans eft yapacaksın.   yapacaksın da nasıl?  önce problemini üzerinde çok da fazla düşünmeden belirleyeceksin: "karıma şiddet uyguladığım için kendimden nefret etmeme rağmen kendimi tamamen ve derinden kabul ediyorum".  sonra sırasıyla vücudunu sağ tarafı için kafanın üstüne, kaşlarının bitim yerine, göz yanına, göz altına, üst dudak çukuruna, çene çukuruna, köprücük kemiğinin yumru tarafına, meme altına, koltuk altı boşluğuna, baş, işaret, orta ve serçe parmağına, yüzük ve serçe parmağı arasında elin üzerinde bulunan çukura en az yedişer kez vuracaksın ve bu esnada devamlı "bu nefreti bu nefret" deyu sayıklayacaksın.  bir iki garip kafa ve göz hareketinden sonra bu kez sol tarafa geçeceksin.  bunu kendini yeterince rahatlatabilene kadar (ne demekse) yapacaksın.  ta-daaa! eft yapmayı öğrendin.  yalnız bunu başkasına öğretmeye sak-kın kalkışmayacaksın, çünkü o kişinin duygularını açığa çıkarıp sonra onlarla ne yapaacağını bilemeyebilirsin.  eleman orada hık diye takılır kalır.  bu nedenle bu şarlatanlığı sadece bir üst kademe şarlatanlardan öğrenebilirsin.  tam bir new age zırvası, ve buna  tüm hafta sonumu vermek zorunda kalmış olmak beni halen sinirden kudurtuyor.  ama problem değil, hemen başlayalım: "hafta sonumu böylesi bir deli saçmasına kurban ettiğim için sinirden kudurmama rağmen kendimi tamamen ve derinden kabul ediyorum.  bu kudurtu, bu kudurayazma, bu kudurganlık"...  hepsinden daha bombası, "eğitim"den sonra dağıtılan standart değerlendirme formundaki şu ibare: "bu eğitimde öğrendiklerinizi iş yaşamınızda uygulayabileceğinizi düşünüyor musunuz?"  abi siz neyin peşindesiniz?  eğer eğitim birimimiz eft denilen nanenin iş başında yapılabileceğine inanıyorsa pazartesi ilk iş olarak ofisteki 2 m2 yerimi feng shui'ye göre düzenleyip tüm kattakilere secret kitabı+dvd'si dağıtmak farz oldu.

  • bitirme projesi: projeye aynen devam ama işin çapı ilk başta tahmin ettiğimden çok daha büyükmüş meğersem.  bir önceki entry'de verdiğim adresleri programatik olarak taradım, mantıklı bir örgü çıkarmaya çalıştım.  şu ana kadar çıkardığım sonuç ise iett'nin kaç tane hattı/durağı olduğunu bilmediği.  internet üzerinde kullanıma açtıkları veri tutarsızlıklarla dolu.  ha, bilip de koymuyorlarsa doğru veriyi, o zaman ben de iett'yi kınarım ve yöneticilerine laflar hazırlarım.

  • hayat: yok.  kendime ait bir zamanım yok.  okunacaklar, yapılacaklar, inşa edilecekler birikedurmakta.

Thursday, March 5, 2009

notes to self #1

tkm anlık trafik yoğunluğu sensör verisi:
http://tkm.ibb.gov.tr/data/ffree.aspx?bty=1

istanbul genelinde daha çok ana arterlere yerleştirilmiş 300 civarı trafik sensörü mevcut.  konumlarını harita üzerinde işaretledim, google earth'ten görüntülenebilir: http://trafik.sentin.net/TKMsensor383a.kmz

iett - "oraya nasıl giderim?":
http://harita.iett.gov.tr/

google maps üzerinde hat güzergah gösterimi falan var ama durak listeleriyle harita üzerinde gösterilen hat birbirini tutmayabiliyor.  durak listeleri daha güvenilir.

iett hat listesi (bug var, ondan faydalanıyoruz):
http://www.iett.gov.tr/saat/orer.php?hid=hat&hatcode=1A

regex ile ayrıştırıp db'ye aldık, güncellemeleri otomatik yapmak için bir program yazmak şart.

iett harita verisi (geoserver):
http://harita.iett.gov.tr:8080/geoserver/mapPreview.do

harita üzerine hat güzergahları ve durak konumlarının overlay olarak alınması için hazırlanmış bir "coğrafi bilgi kaynağı".  özellikle durak konumlarını enlem ve boylam olarak alabilmek çok güzel.

Monday, March 2, 2009

taşındık!

3,5 sene kadar blogger'da devam ettirdim egiBlog'u, iyi ya da kötü.  her ne kadar başlangıçta iyi gibi görünse de arada yeni birşeyler denemek istediğimde hep problemlerle karşılaştım.  bu tür problemleri her türlü ayarını ıvırını zıvırını kurcalayabileceğim bir yerde (mesela host edilmiş bir blog'da) yaşamayacağımı düşündüm ve egiBlog'daki eski post'larla beraber buraya, yeni egiBlog'a taşındım.

hadi bakalım, kolay gelsin...

Monday, January 26, 2009

uyan ey gözlerim

Türk müziği/musikisi çok sesli olunca daha mı bir tadından yenmez oluyor ne?