Monday, May 28, 2007

egiboy yorumlarınızı yorumluyor, #1

yazmaya değer hiçbir şey yapmıyorum, süper! o zaman n'apıyoruz, güzin ablacılıkla geleneksel egiboy ukalalığını harmanlıyoruz ve yeni köşemizi tanıtıyoruz: egiboy yorumlarınızı yorumluyor!

meltem yanlış anlaşılma üzerine 22.5.7 tarihli yazımı yanlış anlayıp anlamadığı ile ilgili bir iç anlaşmazlığa düşmüş. beni tamamen doğru anladığını ve ortada halen bir yanlış anlaşılma varsa bunu anlayışla karşılayacağımı kendisine bildiririm, muştularım, daha neler neler.

mine kızımız durmamış, cuma (25.5.7) günüyle ilgili girdiğim entariyi gazal'a okumuş. evet, şaşırdım menünün fotografını çekmesine, ama o saatte bende herhangi bir şeye mana verebilecek kafa var mıydı, hiç sordunuz mu, sorsanız söylemez miydik? blog entarisini şeettirirken aklıma "gerizekalı yiyemem aman" olayı geldi, o sıra özdenetimden geçirmeden klavyemin ucundan şıp demiş damlamış. kırılan gücenen varsa hayvanlık etmişim, cümlenin sonundaki ":P"'a sığınırım.

yarın inanç'tan birtakım drama insanları "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım"ı oynayacaklarmış eyüboğlu koleji'nde. orada olacağım, olmaya çalışacağım. gelen olursa görüşelim...

Sunday, May 27, 2007

cuma günü faaliyet raporu

cuma akşamı baktım kimse beni mesaiye bağlamıyor (yeni icat ettim bunu da, atalım public domain'e rahvan gitsin) ve mine geldiğinden beri "bir ara görüşelim" noktasında kalmışız, çektim telefonu. aradım, uyuyordu; yalnız, uyuyor olup da bu kadar kısa sürede hazırlanabilen biri cins-i latif arasında az bulunur, takdir ettim. buluştuğumuzda (yanında hintli arkadaşı gazal da vardı) üstünden tüm hafta geçmiş bir egiboy ile karşılaştılar, hoş olmadı tabii :P

günün geri kalanı gayet süperdi, ama başlangıcı kötü ötesiydi. misafirimize yabancılık çektirmeyelim ve egiboy kişisine değişik bir mutfak deneyimi yaşatalım diye taksim'de ismi lazım olmayan, hint yemeği yaptığını iddia eden bir yere gittik. iyi, güzel, damağımıza uygun, ama böyle bir servis rezaleti görmedim, hatta geleneksel kalıplarımızdan birini kullanarak tekrar edeyim, egiboy egiboy olalı böyle zulüm görmedi. neysemkine, sonrasında odakule'nin karşısında süper terası olan bir mekana gittik, ben şahsen süp-per eğlendim. iş dışında da bir hayat var, biliyorum, ama bir sarmalın içine düşüveriyor insan, hele bir de büyük bir işin tam ortasındaysan. bir sürü fotoğraf çektiler, ama gazal niye restorandaki menünün fotografını çekti, hala anlayabilmiş değilim. gerizekalı işte :P

iyi geldi bea!

Monday, May 21, 2007

kendini ifadeden sıfır!

cümlelerimi yanlış mı kuruyorum hep yahu? bir önceki olay kadar fecaat içermese de meltem'cim yanlış anlamış beni ;(

ona takılmak için tracker koyduğunda "big meltem is watching you" yazmıştım, sonra da aynı olaya değinerek, egiBlog'a da google analytics'den tracker koyduğumda "ona çamur atmıştım ama ben de yaptım işte, çok da güzel oldu" şeklinde anlaşılması gereken bir-iki cümle yazdım. kesinlikle tekrar eleştirmedim. iyi bir fikir zira kimin sana nereden nasıl ulaştığı hakkında bilgi/fikir sahibi olmak.

"bir önceki olay" deyip de anlatmamak olmaz tabii. inanç'tan kimyacımız güler hanım, kendisi hakkında ek$i'de yazdığım entry'deki bir noktaya takılarak geçici bir süre benimle ilişkilerini maslahatgüzarlık seviyesine indirmişti. önce entry'yi görelim uğur'cum:
and the burçin insanı.

ayrıca kapağındaki inanç lisesi yazısını silgi ve çıkmaz kalem marifetiyle "iman sesi"ne çevirip bir de arka fona ezan okuyan tipsiz bir hoca * çizdiğim prep diary'mi görünce desibelinin ayarı kaçmış bir şekilde "çabuk yoket şunu!" deyişi halen kulaklarımda çınlamakta, bir kısım duyu kayıplarımı da olanca gerçekliğiyle açıklamaktadır.

ayrıca hiçbirine gitmediğim lgs (e tabi zamanında "fen liseleri sınavı" diye bilirdik biz onu) hazırlık dersleri verirdi okul saatleri dışında. sonuç için (bkz: kabataş erkek lisesi/@egiboy)
peki neden küsmüştü bana güler hanım? kendisine "tipsiz" demişim diye! bir kere, inanç öğrencisi öğretmenine "hocam" demez, kaldı ki "hoca" kelimesi ile "tipsiz" kelimesi arasında es verilmesini gerektirir bir noktalama işareti falan da yok. bu ve başka nedenlerden dolayı da güler hanım'la ilgili değil bir tipsizlik iddiası, iması bile yok yukarıdaki entry'de. zaten entry'yi kendilerine tekrar okuyarak çözmüştük olayı, güler hanım da büyükelçisini geri göndermişti.

demem o ki, yanlış anlamayın beni, üzülüyorum...

Sunday, May 20, 2007

being a lost freak, take #2

en az dharma initiative olayı kadar gizemli, yalnız onun olmadığı kadar gerçek bir deney cern'deki atlas deneyi. yine de insan kendini alamıyor, koc-caman bir dharma logosu yapmışlar parçacık yakalama odası yapacaz diye:P

20.09.08 editi: foto atlas değil de cms'e (compact muon solenoid) ait sanki...

google analytics, komple

meltem'den aldım feyzi, tabi önce kendisini big brother'cılık oynamakla suçlayarak :P egiBlog'a kim nereden geliyor, ne kadar kalıyor bilmemek kötü bir şeydi; birşeyler yazıp/çizip/karalayıp devamlı hiç izlenmediği izlenimine (kelimelere dikiz) kapılmak sağlıklı değil. yet again, the hero saves the day...

tüm bunların haricinde, bu yaz kafamızı iğfal edecek parça burak kut'tan (sözleri sezenanım'dan, müziği de şilili bir reggaeton şıftırtısından - did someone say "dale don dale"?) geliyor, komple! komple tikiymişiz, öyle diyor sayın kut.

blog'uma da geri dönebildim ya, benden mutlusu yok :P

Sunday, May 13, 2007

olan biten geçen giden

cumartesi akşamı biraz dağ havası almak için koç'taki bahar festivali'ne gittim. line-up fena değildi; dolapdere big gang, helldorado, nil ve ajda vardı. dolapdere big gang'in sonuna yetişebildim, ama pek de bir numaraları olduğunu düşünmüyordum zaten. en önemlisi, koç'tayken gittiğim her festivalden eksik olmayan yağmur bu sefer yoktu. bir de, allah'ın koç dağlarında ne işi olduğunu bilemediğim iki inanç'lı da oradaydı; erdem öztürk ve cancan. dilek zaten ev sahibi, ama ağırlandığımı söyleyemeyeceğim :P onca bağırmaktan üç gün sesim çıkmaz diye düşünüyordum, sabahına hiçbirşeyciğim yoktu. demek ki neymiş, her halükarda ses tellerini nemli tutmak gerekiyormuş. arpa suyuyla banyo az yapmadılar hani yani... tüm bunların haricinde, öğrenci olmanın ne süper, ne aranası, özlenesi bir şey olduğunu tekrar gördüm. yalnız koç bu hislerin hakkıyla yaşanabileceği bir yer değil sanki, çok cebelleştiğimden midir nedir?

hepsii geçtim,
FENERBAHÇE ŞAMPİYON!

100. yılda çok ama çok yakıştı fener'ime.

bu ara birkaç kişiye inanç'ın logosu lazım oldu, ben de bendeki en yüksek çözünürlüklü olanını buraya koyayım dedim:

inanç'la ilgili her şeyin bir sezonu var; mezunlar günü yaklaşırken de nostalji sezonu açılıyor demek ki :P

Tuesday, May 8, 2007

playing tag, without all the running

şu zamana kadar egiBlog dahilinde niye yapmadığımı bir türlü kendime açıklayamadığım bir şeye bugünden itibaren (ve geçmişe dönük) başlıyorum. her post'u tag manyağı yapıyorum bundan sonra. web 2.0 olayının esası da bir yerde bu, insanların bilgiye ve geyiğe yönlenmesini kolaylaştırmak lazım :)

Monday, May 7, 2007

myers-briggs...

bayağı bir zaman önce bir arkadaşımın dürtmesiyle (ve "ya şu saatte cosmo testleriyle mi uğraşacam" serzenişleriyle) web'den bir myers-briggs type indicator testi doldurmuştum. pek tabi bir cosmo testi falan olmadığını anlamam uzun sürmedi. böyle 4 tane temel eğilime göre bir yere yerleştiriveriyor insanı, süper olay. ayrımlar da binary olduğundan 4^2 = 16 "stereotip"ten birine yamanıveriliyorsunuz. çok bir şey ifade etmese de intp(wiki)(ek$i) sınıfına giriyormuşum. nedir? tipik nerd işte; düşünen, düşünme üzerine düşünen, düşünme üzerine düşünmek hakkında kafa yoran, her ne kadar sistem insanı olsa da pasaklı saçaklı. bazı tespitler fena halde uyuyor, ama yine de insanları hepi topu 16 kategoriye ayırmanın ve bunu bilimsel kabul etmenin astrolojiyi (o da 12'ye ayırıyor, kategori kullanımında verimli :P ) bilim saymaktan pek bir farkı yok sanki, ki myers-briggs ile ilgili wiki maddesinde bundan bahsedilmiş (forer effect şeklinde). sonrasında jung'un adı geçince de "pardon abi, bilemedik" diyesi geliyor insanın. garip, ikircikli bir durum.

onların haricinde yorgunum, daha da yorulacağım. bilmemkaç saattir adobe cs3 web premium'u windows server 2003 üzerine kurmaya çalışıyorum, photoshop ve illustrator kurulmamakta inat ediyor; ya windows xp sp2 ya vista, başka birşeyin üzerinde çalışmayı reddediyor adi şerefsizler. vardır web'in kıyıda köşede bir yerinde bunun etrafından dönmenin bir yolu, ama şu saatte (00:30) uğraşamam bunlarla.

geç yatmayı, yatmamayı, vampir hayatını özledim. hikikomori (wiki)(ek$i) falan mı olsam ne? aklını yediğimin çekikleri işte...

Thursday, May 3, 2007

pseudocode iyidir...

az önce mine'nin python şeysi için pseudocode yazip gonderdim. pseudocode iyidir, çünkü her zaman çalışır... kağıt üstünde tabii :) umarım işine yarar...

onun haricinde, bir ara burada anladığım ex libris olayını tam teşekküllü bir kütüphane otomasyon olayına çeviriyorum hiç işim gücüm yokmuş gibi. db'sini hazırladım, 10 civarı tablosu var, işlemlerin çalışma mantığını da hazırladıktan sonra iki satır koda bakar olay.

iki gün mesaiye kaldım. değil pestilim, nano düzeyde filmim çıktı. taksiyle kule-ev(kartal) arası 1. köprüden 40, 2. köprüden 47 lira tutuyormuş bu arada, test ettim onayladım.

Tuesday, May 1, 2007

1 mayıs, mayısın biri...

garip bir zamanda, garip bir yerde yaşıyoruz türk halkı olarak; bugün çok daha rahat gördüm. bir olay/durumun ülkenin dirliğine, düzenine katkısını imkb endeksinin dalgalanmaları ile ölçen bir zihniyetin böylesi basit bir hesabın altından kalkabilmiş olması gerekirdi. şöyle ki:

  • öncelikle, ağır polisiye önlemlerin alındığı durumlarda "karşı" tarafın (evet, strateji kitapları, cephe haritaları, kırmızılarla maviler) da bilendiğinin artık görülüyor olması lazım.
  • sonrasında, madem herşeyimiz pek bir liberal ve her büyük satış/özelleştirmede stopaj/kdv peşinde koşma ufuksuzluğuyla, "bırak yapsınlar, bırak geçsinler" anlayışıyla hareket ediyoruz, o zaman bırakınız kırsınlar, bırakınız döksünler efendim! zararı (en fazla 3-5 milyon ytl) yandaş müteahhitlere aktarmak için ayırdıklarınızdan karşılarsınız!
  • onun yerine ne yapıldı? metro, deniz otobüsü, vapur, feribot seferleri iptal edildi (hoş, çağlayan mitingi'nde de halk otobüsleri lisanslarının geri alınmasıyla tehdit edilerek çalıştırılmadı, birçok anadolu şehrinde canlı yayınlar izlenemesin diye elektrikler kesildi), her iki boğaz köprüsünün de bağlantı yollarında akışı tek şeride düşüren kontrol noktaları oluşturuldu. işine gücüne, gidecek milyonlarca insan saatlerce gecikti, medeniyetin şaşmaz baremi borsa bile zamanında işlemlerine başlayamadı. sonuç milyonlarca ytl'lik iş gücü kaybı!
bir sayfanın iki yanına bunları yazıp muhasebesini yapıversinler bir zahmet; işine 4,5 saatte gidebilmiş, feci yol yorgunu biri olarak uğraşamayacağım. beni ve tüm istanbulluları bunlara maruz bırakan aşırı yetkililer hakkında ne düşündüğümü de ileriki aylarda önüme konacak sandığa anlatacağım.

size de tavsiye ederim.

not: işin insani (şiddet/gözaltı) boyutuna değinmek bile istemiyorum; ezbere biliyorsunuz ve en sulandırılmış haliyle bile mide bulandırıcı.