Sunday, July 27, 2008

Tuesday, July 22, 2008

güzin abla'ya mühendis fırçası

amerika'da yaşayan bir mühendis güzin abla'yı deyim yerindeyse bombalamış. okuyalım:
Sevgili Güzin Abla, annenizden sonra köşeye sizin devam etmeniz güzel bir şey. Fakat özellikle genç kızlarımızı annenizin tersine, çok yanlış yönlendirdiğinizi düşünüyorum.

Bence siz çok geri kafalı ve yobaz birisiniz. Kızların evlenmeden önce kimseyle beraber olmaması gerektiği gibi bir düşünceniz olduğu anlaşılıyor. Beraber olmuşlarsa bu her zaman "bir hata" olarak görülüyor yazılarınızda. 1970 yıllarında yaşamıyoruz, yetişkin olduktan sonra herkes kendi sorumluluğunu alabilmeli, sizden yardım isteyenlere de böyle gecekondu mahallesinde kız yetiştirir gibi cevaplar veriyorsunuz.

Evlenmeden önce bakire olmanın her şey olduğu, cinselliğin bir tabu sayıldığı toplumumuzdaki örümcek kafalı insanlardan birisiniz. Bence annenizin tek hatası sizi bu konuda bu kadar cahil yetiştirmek olmuş. Size kalsa kızların çok kontrol edilen bir yaşamları olmalı.

Yine sizin düşüncenizde kızlarımız okulda iş hayatında sürekli ailesinin kontrolü altında, vakti geldiğinde görücü usulü veya benzeri bir şekilde evlendirilen, erkeklerle eşit olmayan bir kesim olmalı.

23 yaşında üniversite mezunu mesleği mühendislik olan bir genç erkek olarak benim yazılarınızdan anladıklarım bunlar. Sadece bekareti, namusu, iki bacağın arasında aramayan, sizin anlayamayacağınız şekilde açık görüşlü bir insanım.

Eskiden Güzin Abla’yı okurken zevk alırdım. Şu anda köşesinde görebildiğim tek şey bir kenar mahalle kadınının genç kızlarımızı yanlış yönlendiriyor olduğu. Eskiden bu kadar dar görüşlü değildiniz, genç kızlarımıza özgürlükten, kendi ayakları üzerinde durabilmelerinden, yaptıklarının sorumluluklarını alabilmelerinden bahsediyordunuz.

Bunu yaşlılığınıza veriyorum. Evliliklerde, karı-koca ilişkilerinde ve birçok konuda açık görüşlü düşünceleriniz olmasına rağmen kızlarımız hakkındaki görüşleriniz annenize yakışmıyor.

dwight luck / dwight4death@hotmail.com
ben tespit insanıyım, tespit yapmadan da duramam. şimdi abimiz bir yere kadar haklı, arada hakikaten çok saçma şeyler okuyorum güzin abla köşesinde. zaten gönderilen ve değerlendirilen mektupların özelliklerine bakarsak haydar dümen'le yarışır güzin abla köşesi. yalnız bir de altmetin var es geçilmemesi gereken. sadece ülkemizin değil neredeyse bütün dünyanın sorunu olan bir "abazan mühendis" gerçeği var. erkek başına 250 gram kız düşen bölümlerden mezun olan, internetin nimetlerinden faydalanıp pornoya doymuş, bir de "almanya'da kızlar teklif ediyormuş" gibi deli saçması lafların etkisinden kurtulamamış arkadaşlarımız var sağolsunlar. kiraladığı ata tecavüz edeni bile var afedersin. abimin olayı da "kapansın camiler açılsın meyhaneler" türünden bir isyan. kaldı ki mühendisler de insan, bizi de sevin, bize de ilgi gösterin. yalnızca "beni ne doktorlar, mühendisler istedi de..." diye devam eden cümlelerin öznesi olmak istemiyor sayın abim ve onun şahsında tüm genç mühendisler. genç mühendisler rahatsız!

tüm bunlar bir araya geldiğinde konu çok daha iyi yorumlanabilirmiş, ama güzin abla hazretleri ne yapmış? ahanda:
Tabii, sizin görüşünüze göre, genç kızlar her önüne gelenle beraber olup, sorumluluk istemeyen erkeklerin oyuncağı olmalı, giderek evlilik kurumu tamamen çökmeli...

Sizin dünyanızda ahlak kuralları yok mu? Zaten ülkemdeki genç kızların durumu hiç de iç açıcı değil, tam istediğiniz gibi onunla, bununla ilişkiye girmekten kaçınmıyor ama sonra ne yapacaklarını bilemiyorlar. Artık küçücük kızlar, 13- 14’ünde bekaretlerini kaybediyorlar. Size göre bu çok normal olmalı...

Köşemi okuduğunuza göre, kızların evlenmeden önce böyle bir cinsel deneyim yaşadıktan sonra, ne kadar telaşlandıklarını, ölüm korkuları içinde bana yazdıklarını, diktirme gibi çareler peşinde koştuklarını biliyor olmalısınız. Sandığınız gibi gecekondu mahallesinde de genç kızlar pek rahat durmuyorlar. Anne babalarından korksalar da, gençliğin getirdiği heyecanlara kendilerini kaptırıyorlar çoğu kez.

Annem beni çok iyi yetiştirmiştir. İki lisan bilen, iyi bir eğitim almış, 28 yıl gazeteci olarak çalışmış, emekli olduktan sonra bu köşeyi devralmış, anneniz yaşında bir insanım...

Verdiğim öğütlerle genç kızlara, her önüne gelene inanıp hemen yatağa girmemelerini, söylemeye çalışıyorum. Çünkü sonuçta hayatları alt üst oluyor, büyük bir hayal kırıklığı yaşıyorlar. Nedeni ise, sizin gibi, sözde özgürlük yanlısı erkeklerin onlara sırt çevirmesi, sorumluluklarını hiçe sayıp gitmesi.

Söylediğinizin aksine, her zaman genç kızlara eğitim almayı, çalışmayı, ayakları üzerinde durabilmeyi öğütlerim

Üniversite eğitimi almış olmanızın size hiç yararı olmamış. Bir tenkit yazısını bile saygı çerçevesinde yazmayı başaramamışsınız. Üstelik ABD’de yaşıyorsunuz.

Oradaki özgür yaşam kurallarını benimsemiş olmalısınız. Bunca yıllık saygın bir köşe yazarına böyle isimsiz, kimliksiz, adressiz hakaret dolu bir mail atmak çok kolay değil mi? Kimliğinizi ve adresinizi açıkça vermek cesaretiniz olsaydı, elbette size mahkemede hesap sorardım.

Üstelik genç beyefendi, 11 yıldır Güzin Abla’nın, yani annemin köşesini sürdürüyorum. Ne zamandan beri köşeyi izliyorsunuz, bilemem ama, sanırım okuyup beğendikleriniz de, yine benim yazılarım olmalı. Art niyetiniz buradan belli oluyor ya zaten... Umarım eğitimizin yanı sıra, saygılı olmayı da öğrenirsiniz.
mühendisimiz hiç değinmediği halde gidip evlilik kurumunun jandarması kesilmiş. evlilik bir anlaşma, hatta antlaşmadır ama güzin ablamız bunu kadınların hayat sigortası olarak görüyor olmalı "sorumluluk istemeyen erkekler"e karşı. hem "sorumluluk istemeyen erkekler" ne? nasıl bir misandri* bu? anlaşılamaz birşeydir zaten iki kişi arasında cereyan eden bir olayın doğurduğu sorumlulukları yalnızca bir tarafın üstlenmesinin beklenmesi. daha da ileri gidelim, bir birliktelik, daha doğrusu bir eşleşme mutlaka yüklenilmesi gereken sorumluluklar mı doğurmalı? birlikteliklerin doğurabileceği tek şey iki tarafın birbirlerinden beklentileridir. daha ileri aşamalara doğru ilerlenmek isteniyorsa bu beklentilerin simetrik, karşılıklı olması gereklidir. bir taraf bunu gözden kaçırıyor ise (ki genelde erkekler olmuyor) bu konuda sonradan sızlanmaya, hele hele evliliği silah olarak kullanmaya hiç mi hiç hakkı yoktur. hanım kızımız evlenmeyi planlıyor ama sayın herif -af buyrun- p*çin önde gideniyse zaten ilişkinin gelişebilmesi mümkün olamamalı. böylesi durumların çözümü için ciddi bir toplumsal dönüşüm lazım, bunun ilk adımı da evliliğin kaçınılmaz son olmadığının anlaşılması olmalı. aksi yöndeki düşünceler genç kızlarımızın kafasına kakıla kakıla bilinçaltlarına kadar işlenirken işimiz zor tabii.

sonrası daha da berbat. küçücük kızlar falan filan ıvır zıvır. yasalara aykırı durumlarla mahkemeler ilgileniyor zaten. ortalık insanlara fikir verebilecek vakalarla doluyken küçük insanlarımız neden ders alıp olabilecekler hakkında bir fikir edinmiyorlar da sonradan pişman olup bir de üstüne şikayetçi oluyorlar? adam öldürmenin suç olduğunu bilmiyordum diye savunma yapılamazken böyle olacağını bilmiyordum deyip şikayetçi olmak hiçbir şey değilse küçük düşürücü. erkekleri kesinlikle masum göstermeye çalışmıyorum; 14-15 yaşlarında kızlara "sulanmak" kesinlikle ahlak dışı. ahlakı geçtim, yasal yaptırımları olan ciddi bir mesele. ama "bilmiyordum"? zayıf, zayıf... hele hele "tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır" tonlarında gezinen kısım beni benden aldı desem yeridir. "Üstelik ABD'de yaşıyorsunuz." abd'de yaşayanlar birbirlerine daha mı saygılı? hele konu eleştiriye gelince anglosakson hakim kültürünün insanı itin g*tüne sokma konusunda hiçbir rezervi olmadığını bilmiyor musunuz?

kaçırılmış bir fırsat... eli şeyinde bir mühendisle kız kurusu bir köşecinin eşleşmesinden daha iyi bir sonuç çıkabilirdi, çıkmalıydı.

not: bu yazı orhan veli'nin "sol elim" şiirinin aslında mastürbasyon ile ilgili olduğunu öğrenmem sonrasında yazılmıştır. yazan kişin de mühendistir.

Tuesday, July 8, 2008

okumaz yazmazlık

yazamıyorum. yazacak gücü uzun zamandır kendimde bulamıyorum. yok. tıkanıyorum. olmuyor. bir sonraki cümleyi daha önce yazdıklarıma eklemlendirmekte zorlanıyorum.

içinde bulunduğum bu garip halin kendimce iki açıklaması var. "kim niye, niçin yazar?" diye ne zaman düşünsem ilk şu sonuca varıyorum: derdi olan insan yazar. yazmak kaçamak bir çıkış yoludur sonuçta dertlerimizin. sırlarımızı kuyuların içine içine bağırmaktır. şu ya da bu şekilde sıkıntılarını paylaşamayanlar eninde sonunda sapıtır, kayışı koparır, delirir ve delilerin en iyi bildikleri, akıllarından hiç çıkmayan belki de tek şey içinden geçip sonuna vardıkları delirme sürecidir. bu yüzden deliler halden anlar, empatiktir deliler. kuyu başlarında dolanır, sıkıntılarını, sırlarını haykıranların ardından kuyunun başına seyirtip eteklerinde biriktirdikleri taşları döküverirler aşağı. peki neden? "akıllı"ları bir araya getirip dertlilerin, delirmek üzere olanları dertlerine çözüm bulmaya zorlamak için. kırk "akıllı"nın da yetmediği durumlar da şikayet konusu olmuş tabii, "bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış" diye.

işin ilginç tarafı, böyle delilikle dertlilikle alakalı vahim bir durum da yok ortada. hatta tam tersine, kendimi sözel olarak hayatım boyunca en iyi ifade ettiğim zamanları yaşıyorum bile diyebilirim. hiçbir sıkıntımı içime atmıyorum, ölçmek/tartmak dışında hiçbir tepkimi geciktirmiyorum. yine de yazmak? şu sıralar nedense mümkün değil. konu üzerine biraz daha kafa patlatınca olayı çözdüm gibi geldi yalnız. evet, yazamıyorum, çünkü okuyamıyorum! okulun yaz dönemi başladıberi eve akşam 22:30'dan önce geldiğim yok. vardığım zaman da latin alfabesine karşı alerjiye benzer bir şey tetikleniyor içimde. geriye sabah serviste geçirdiğim 1 saatlik ara kalıyor ki, onda da uyuyorum gayriihtiyari. okumaya değil zaman, an bile yaratamıyorum durum böyleyken. işte olan biten şeylerin, üzerinde uğraştığım işlerin önemli bölümünü paylaşmam söz konusu bile değil. okulda bugün derste kerrat cetvelini belleyip bellemediğim de kimsenin umuru değil. bir okuduğum ve dinlediğim şeyler kalıyor hakkında yazacak ama onlar da namevcut.

hayat damarlarımın kaçı kopmuş demektir sizce?