Wednesday, July 14, 2010

ondokuzmartikibinondanberi - 2

-ya da nisansonumayısbaşıbilinmezbirnoktayadeğin-

kısa keseceğim. kesemediysem, en azından denedim.

nisan başında dükkandan irice bir grup oluşturup erikli yaylası'na trekking yapmaya gittik.  daha önce -ki yaklaşık 15 yıl kadar önce oluyor bu- geldiğimden beri çok ve ne yazık ki kötü yönde değişmiş erikli yaylası.  bir yerlere su getirmek için olmadık yerlere borular, künkler döşemişler, dere kenarının önemli bir bölümüne kayalar yığıp etrafı darmaduman etmişler.  her neyse, çok da hazırlık yapmadan gittim; ne bileyim, trekking ayakkabısı yerine prehistorik nubuk hush puppies'lerim vardı ayağımda.  epeyce yürüyüp sonrasında hafif bir tırmanışla şelaleye (şelale!) ulaştık.  sonra tatlı bir inişle günün ilk yarısı tamamlandı.  yemek ve dinlenme molası; sucuk ekmek, hemen ardından folyoda eritilmiş koska helva + nutellaya muz bandırmaca.  bir yerlere tırmanacağımız, tırmanmayacaksak da epey zorlanacağımız belli.  mola sonuna doğru yağmurun başlaması da günün geri kalanının nasıl geçeği konusunda şüpheye yer bırakmadı; vıcık vıcık ve zorlu.  keçi yolundan farksız güzergah, yağmurdan dolayı devamlı kayan zemin, iki bacağıma da sırayla kramp girmesi  ve bütün o çamurdan kurtulduktan sonra teşvikiye köyü'ne doğru devam eden ve en azından o an hiç bitmeyecekmiş gibi gelen düzlük.  o kadar masraf edip su geçirmez trekking botu alanların hayal kırıklığı, benimse tek kuru kalan yerimin ayaklarım olması.  uzun zamandan sonra böyle bir değişiklik iyi geldi diyebilirim.  50 kilo kadar verdikten sonra tekrarlamak lazım.

23 nisan tatilinde ise wired dergisinin -sevilir, tavsiye edilir- eski sayılarını bulma hevesiyle kadıköy'deydim.  sahaflık müessesesi anadolu yakasında ölmüş durumda efendim, ben bugün bunu gördüm.  sadece eski kitap, lütfederlerse de birkaç eski dergi bulunabiliyor kadıköy "sahaf"larında.  bu eski dergilerin tamamı da türkçe.  yabancı dergilerin geçmiş sayıları (back issue) ise dağıtım şirketleri tarafından hemen toplatıldığı için bulunamıyormuş.  hafif bir moral bozukluğuyla karşıya geçmeye karar verdim.  beşiktaş iskelesinin önünde 1. ordu bandosunun konserine (önce marşlar, sonra klasikler, sonra eller havaya- tipik türk düğünündeki playlist'e yakın bir şeydi) takıldım biraz, sonrasında ver elini vapur.  hava da bir güzel, bir güzel... vapurun kıç tarafına kurulmamla telefonumun çalması bir oldu.  arayan, en az 3 senedir görüş(e)mediğim, inanç'tan, bizim tertipten can barışcan, nam-ı diğer cancan.  iştir, güçtür, yapılandır, yapılmak istenendir, ..., her şeyden konuştuk.  3 yıllık arayı 6 saatte kapattık.  çaktırmayayım, bir sürü proje adayı fikir çıktı.  dergiler mi?  dergilerin 134 tanesini -ki bulmaya çalıştıklarım 150-160 küsur taneydi- ebay'den buldum.  halen tamamına erememiş olan geliş hikayeleri ayrı bir yazı konusu...