Wednesday, June 27, 2007

my computer is fubar

evet, kahretsin!

anlaşılmaz bir şekilde, saat gibi çalışan bilgisayarım açılmamazlık etti. aslında windows xp pro ile açılıyor, ama yapmak istediğim ne varsa (database işleri, vs.net, vs.) 2003 server tarafında, ve açılışta mavi ekran veriyor. neyse, herbi'şeyimi iPod'uma yedekledim ve bu arada daha geniş kapasiteli bir taşınabilir diske ihtiyacım olduğunu hissettim. sığmıyorum kardeşim 60 Gb'a! nasıl cia'in "family jewel"ları var, benim de bir sürü kodum ve en önemlisi, açılışından ağustos 2004'e kadarki silinmemiş tüm ek$i entrylerini (4 milyona yakın kayıt var) içeren veritabanım var. o var , bu var, şu var derken doluveriyor iPodcağız. eşekliği elden bırakmayarak kurulum sonrası imaj almadığım için gerekli ne varsa silbaştan kurmam gerekecek, ki olayın esas sinir edici kısmı da burası. bu sefer işi sağlama alıp, tüm gerekli program ve driver'ları kurduktan sonra tertemizinden bir imaj alacağım.

turhan hoca ile bir matematik portali, caner ile de işler umulduğu gibi yürürse bir startup kuracağız. altivi analiz programı işi de malum nedenden (makine haşat) dolayı askıda.

cem uzan'dan günleri 32 saate çıkarma vaadi bekliyorum.

Friday, June 22, 2007

the dramatic look



her izlediğimde ayrı yarılıyorum :P

yarın turhan hoca (alnıtemiz) ve ufaklardan kadir ile bi' proce üzerine kasacaz sabahtan. bakalım... ne olacağını ben de çok merak ediyorum.

altivi analiz programının da veri toplama (screen scraping) kısmını yazdım, analiz kısmı kaldı. cevabını merak ettiğim temel sorular bir ihaleyi kazanmaya yetecek en az teklif sayısı ve bu tekilflerin dağılımı (yüzdelik dilim benzeri). tüm bunlar ürün kategorisi, ürün ve fiyat aralıkları göz önünde bulundurularak irdelenmeli tabii.

Friday, June 15, 2007

altivi

altivi internet'te denk gelebileceğiniz sayısız alışveriş sitesinden biri, ama ürünleri satış mantığıyla diğerlerinden biraz farklı. sattığı her üründen sadece 1 adet satıyor, ki bu türlü çalışan bir sürü açık artırma sitesi var. ancak, sattığı ürüne sınırlı sayıda teklif alıyor ve teklif vermek ücretli, ayrıca teklif süresi de kısıtlı. satış sürecine formal takılalım diye "ihale" demişler, ki hafif bir ihaleye girme tadı da veriyor site üyelerine. ihaleyi ise, en yüksek benzersiz teklifi veren kazanıyor. "benzersiz teklif?" dediğinizi duyar gibiyim, açayım. bir ürüne şu şekilde teklifler gelsin:

  1. 100 ytl
  2. 101 ytl
  3. 99 ytl
  4. 98 ytl
  5. 101 ytl
  6. 100 ytl
tüm tekliflerin, bu örnek için ayrı kişilerden geldiğini varsayalım (ki birden fazla teklif yapmak serbest). ihale sonucunda 99 ytl'lk 3. teklifi vermiş olan kişi ihaleyi kazanıyor, çünkü onun üstünde kalan 100 ytl ve 101 ytl'lik ikişer teklif var.

reklam olsun diye yazmıyorum bunları, sitenin sahiplerini de tanımam. dikkat çekmek istediğim şey, çok değişik ve -hakkında ekşi'de yazılan yorumları okuduktan sonra- belki ileride kimi yasal problemlerle başı ağrıyabilecek bir iş modeliyle karşı karşıya olduğumuz. yurtdışında benzer örnekleri yoksa, piyasada iş modeli geliştirebilecek insanların bulunduğunu görmek sevindirici birşey.

yine de, işe patron ya da maliyeci değil de alıcı gözüyle bakarsak, bu tür bir sistemden maksimum faydayı elde etmek için bir sistem geliştirmeye çalışmak en mantıklısı olacaktır. bitmiş ihalelere ait teklifler sitede görüntülenebiliyor, ve web scraping ile bu bilgiler bir veritabanına aktarılabilir ve buradan birtakım sorulara yanıt aranabilir. aklıma gelenler şunlar:
  • bir ihaleyi kazanabilmek için en az kaç teklif, hangi örüntüyle verilmeli?
  • üyelerin tipik bir teklif verme davranışı var mı, birden fazla ise bunlar nasıl kategorize edilebilir?
  • brute force (bu durumda bol para) ile ihalelere girenlere karşı diğer üyelerin bir şansı var mı?
  • tüm bu olayın game-theoretic bir ilginçliği var mı, incelemeye değer mi?
bunlar üzerinde kafa patlatılabilir, çünkü mantıklı bir şekilde ihalelere girip kazanırsanız, almak istediğiniz şeyleri çok ama çok ucuza getirebiliyorsunuz. 10 bin liraya otomobil mesela!

Thursday, June 14, 2007

garp cephesinde...

yanılmıyorsam bir önceki post'umda mezunlar günü organizasyonunda emeği geçenlere teşekkür etmeyi unutmuşum. klasik egemen ayılığı, mazur görün. hem mutlaka orada, "on-the-fly" teşekkür etmişimdir de, ya kafamın algoritmik çalışası tutmuştur da olayı düşük öncelikle priority queue'ya atmıştır, ya da an itibariyle icat etmiş olduğum "gelgit demans sendromu"na kurban gitmişimdir o an için. yine de tekrarında yarar var; süperdi, harikaydı, çok ama çok eğlendim. kayıtlara düşülsün hakim bey.

google'ın picasa'sını görünce, ne diyeyim, flickr'ın pabucu dama atıldı hemen. 1 Gb fotograf alanı veriyor ve bu foto sayısından bağımsız, flickr gibi 200 foto sınırı falan da yok. foto adına neyim varsa oraya taşıyorum. erişmek isteyenler için: http://picasaweb.google.com/egiboy/
buradaki fotoların daha yüksek çözünürlüklü (3200 x 2400 gibi) halleri için bana mail atın.

ekşi'deki çaylaklığım konusunda yazdığımın ertesi günü sözlüğe geri döndüm. süper olay.

dünkü karaoke olayına da gelesim vardı, hatta facebook'umdaki status'umu bile "Kemal is following the yellow brick road" diye değiştirmiştim, ama fena halde bezgindim, serviste yerimi aldığım gibi uyuyakaldım zaten. yine de gruba "ilkinden haberim yoktu, ben de organizasyonu protesto ettim" şeklinde bi'şeyler yazdım. ne polemojen insanım, korkulur benden :P

Monday, June 11, 2007

yazacak çok şey var...

öncelikle elimde birikmiş bir sürü fotograf var online bir yerlere koymak istediğim. flickr ilk başta iyiydi, güzeldi, ama 200 fotograf limiti can sıkıcı ve pro hesaba da geçmek istemiyorum. o yüzden biraz temizliğe giriştim ve 40-50 kadar fotoyu ayıkladım. yenilerine yer lazımdı, n'apalım.

ekşi'de mayıs-haziran aylarını artık çaylaklık sezonu belledim. geçen sene de bu zamanlar durum aynıydı. hiç kasmadan 10 entarimi giydim, bekliyorum.

eyüboğlu'nda inanç oyuncularının katıldığı yarışmadan sonra nedenini anlayamadığım bir sessizliğinn yaşandığından bahsetmiştim. o nedeni öğrenmiş, daha doğrusu tahminlerimi doğrulamış bulunuyorum: geleneksel inançlı üşengeçliği. yoksa aldıkları sonuç hiç de fena değil, ikinci olmuşlar. hatırladığım kadarıyla iki oyuncu da ödül almış. daha ne olsun?

tüm bunların haricinde egiboy planlama teşkilatı kapsamındaki (lafa bak hizaya gel) işleri en azından altyapı yönünden ilerlettim. kütüphane otomasyon hedesinin veritabanı yapısı hazır, üstüne herşeyi koşturacak kodu yazacağım olmayan zamanımda. birtakım rutin işleri (kitap iadesi ve gecikme cezalarının hesaplanması gibi şeyler) de sql job'larla halledicem. refined search olayı olmayacak, onun yerine autocomplete listesi oluşturan bir yapı koyacağım. sıkılırsam regexvari birşeyler de koyabilirim, ama kullanımı cs'çiler için bile kolay olmayan birşeyi vatandaş mehmet'e kullandırtmaya çalışmak hiç de kullanıcı dostu bir tasarım kararı olmaz. ortaya birşeyler çıktıkça haberiniz olur zaten...

bu haftasonu inanç'taydım, mezunlar günü'ydü. iyiydi, güzeldi, hoştu da yönetim okula varlık içinde yokluk yaşatıyor sanki. şöyle ki sırf bilgi ve sanat merkezi adında, ama kesinlikle o iş iiçin tasarlanmamış, görüş açısı n tane sütunla bölünmüş bir salonda yapılıyor etkinlikler. neden? böyle bir binamız var, yeni tefriş ettik, kullanmazsak ayıp olur. yemekhanenin hem akustiği daha uygun, hem de sütunlarla geçilmemiş bayağı geniş bir açıklığı mevcut. çözüm? yemekhanenin adı "iştah ve sanat merkezi" olarak değiştirilmelidir, acil!

bayağı kalabalık bir mezun grubu, hep birlikte okulu süper işgal ettik, ve gayet iyi ağırlandığımızı söyleyebilirim. geçen senelerde yaşanan ve okul yönetimince tatsız olarak değerlendirilen cinsten olayların yaşanmaması sevindiriciydi. uzun zamandır görmediğim inançlı'ları görmek fırsatım oldu; gül, ekim, yasemin, orkun, katran... özlemişim bea! hoş, mezunlar günü sırasında ve sonrasında birerden iki yeni potansiyel iş çıktı. biri turhan hoca ve birkaç inançlı ile girişeceğimiz bir web varlığı işi, diğeri ise inanç forum'da caner'in startup kurma önerisi. her ikisi de gayet heyecan verici; tabii, detayların konuşulması lazım.

Monday, June 4, 2007

icraatin içinden

kaç zamandır üzerinde çalıştığımız proje bitti. evet, bitti! işin en kolay kısmı bittiğini söylemek herhalde. ürünün reklamı olduğunda "şunun şurasını burasını ben yaptım" diyebilmek güzel olacak.

geleneksel blog ihmal rutinine girdim geçen hafta, oysa ki yazacak şeylerim de vardı. mesela, salı günü inanç oyuncularının eyüboğlu koleji'nde oynadıkları oyunu seyrettim: "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım". süperdi, kesinlikle süperdi. en sevdiğim kısımları mimiklerdi; vicdani'nin afalladığı anlar, müzik yapan tayfanın oyunla etkileşimi dibimin düşmesine yetti. yalnız kimi anlarda oyuncuların ne söylediğini anlamakta fena halde güçlük çektim, kelimeler olmadık yerlerde iç içe girdi. ayrıca sıklıkla tekrarlanan söyleyiş hataları rahatsız ediciydi. nerede "erkân" geçtiyse hepsi "Erkan" diye telaffuz edildi. çalışılmamış demek ki. herşeye rağmen istanbul'da "benim" diyecek birçok tiyatro kumpanyasından iyilerdi, ki o kadar da farkları, farkımız olsun zaten... tüm olay bir yarışma dahilinde olduğundan sonuç ne oldu diye meraklardayım, ama şu zamana kadarki sessizlik birşeyler anlatıyor sanki :P

"egiboy planlama teşkilatı" başlığı altında egiBlog'da bahsettiğim işler tarihin sayfalarına en kral vaporware'ler olarak geçecek gibi. uygun zamanı bekleye bekleye günleri tüketiyoruz, ama değecek; vallahi değecek, billahi değecek. mesela bir ara bahsettiğim ex libris olayıyla entegre bir kişisel kütüphane uygulaması kasıyorum, bittiğinde süper olacak. tabi kongre kütüphanesi çapında bir yer için planlamıyorum, ortada gezen kütüphanecilik standartlarına falan da pek kulak asmıyorum, işimi görsün yeter. so much to do, and so little time...

işte (iş'te) de tekrar java'ya dönüyorum sanki, tahtalara vuralım...