tatile gidilebilecek en daral durumdayken mi gitmeli, yoksa sadece ben miyim böylesini denk getirebilen? neyse ki günler geçtikçe daha bir ısınıyorum tatile yalnız çıkma konusuna. ne bileyim, kimseye uymak, suyuna gitmek zorunda olmuyorsun. böylelikle plan da program da sen oluyorsun. tam koç burcu tatili yani :P
kadınlar denizi'nin (bilmeyenler için: buranın adının -dünya ah'ret bacılarımız- amazonlar'a dayanan bir hikayesi varmış. hoş, başka hikayeler de mevcut. bilmemek değil google'lamamak ayıp) sonunda, imbat otel'e komşu bir yerde kalıyorum ve daha ikinci günümde odamı değiştirttim. eski odam havuz ve hafiften deniz manzaralı, içinde iki tekli yatak olan bir yerdi. şimdiki ise balkonlu (oley), yatak da çift kişilik. balkon batıya bakıyor. güneş hep deniz üstünde battığı için günbatımının en iyi seyredilebildiği yerlerin başında ege kıyıları geliyor olmalı. bu uzun listeye dahil bir yerde kesintisiz deniz manzaram var. o zaman ne yok? keyfime diyecek yok!
yok yahu, aslında var keyfime diyecek. dün günümün önemli bir kısmını sahilde yürüyüşe ayırmıştım. tam su kesiminde yürüdüğüm için yol biraz meyilli, yani bir ayağın yukarıdayken diğeri hafif aşağıda kalıyor. böyle balans ayarı bozuk şekilde epece yürüyünce sağ ayağım koyverdi. tabii bunda iki ayağımın da kemerli olması (böyle orta kısmı biraz yüksek, inanılır gibi değil) ve neredeyse 120 kiloluk bir egiboy ayusu olmamın da payı vardır muhakkak. neyse ki şimdilik pek bi'şeyim yok ama ne denize ne de havuza gidebildim bu yüzden. yarın bunun acısını bir şekilde çıkartmalı.
geçen günkü iblis yunan'dan kurtuluş şenliklerinin bitmesini fırsat bilip çarşıya inmiştim. yine günlerden 7'si. bizimkilerle beraber çıktığımda yaptığımız gibi çıplak ibrahim sürücü hayratının yanıbaşındaki lokmacıdan lokma aldım. lokmaların her biri bana "yüksek sezonda gel" diye bağırıyordu, zira biraz soğukçaydılar. e, talebin çok olduğu zaman hem arz daha çok hem de arzedilen şey daha taze. oradan ayrılıp marina'ya doğru giderken bir kalabalık gözüme çarptı. efendim soruşturdum; neymiş? kuşadası'nı kurtarma operasyonu devam ediyormuş. bir halk konseri düzenleyerek halkı bir araya getirmişler ve konserde bir duygu yoğunluğu, bir amaç/ülkü birliği yaratılması planlanmış (yoksa nasıl gaza getireceksin ankaralı yazlıkçı müsteşar beyefendiyi?). halk böylece galeyana gelip kalan yunan'ı da evelallah püskürtecekmiş. samos/sisam'ın yakın olması da son dakika güzelliği; denize dökülseler bile fazla yorulmayacaklar.
konseri emre altuğ verdi. geç geldi, sahnesi fena değildi, yalnız geçen zaman içinde acayip bir ego büyümesi geçirmiş. hani ne bileyim, koç üniversitesi'ne raksotek (şu an yerinde mezunlar derneği satış mağazası var) açılışına gelen mahsun şarkıcı değil gibi geldi bana. o zaman da ilgiyi ondan çok iskender paydaş çekmişti. son bahsettiğim herhangi bir "ilgi" değil, saf katıksız genç kız ilgisidir bu arada, hem de "tatlı hayat" dizisinin döndüğü zamanlarda. çağla şikel'le evlenmenin getirdiği özgüven herhalde.
son olarak tüm bu tatil olayının ilk karesine dönüyorum. "şu zamana kadar yapmam gerekmedi, ben de yapmadım" listemden bir maddeyi düştüm: uçağa binmek. istanbul-izmir arası kısa bir yolculuktu ama bende daimi bir "pilot amca bi'daa!" deme isteği bıraktı. otomobil kullanmak bir sonraki adım. bisiklete binmek ise belirsiz bir tarihe kadar ertelenmiş durumda.
large hadron collider başlatılıyor yarın, çekirdeği kapıp tv karşısına geçmeli.
Kusadasi'nin kurtulus gunu yorumlarini cok begendim :) Bir de LHC icin cekirdekli bir yorum yapmissin - ince zeka iste budur ;)
ReplyDeleteteşekkür ettim :)
ReplyDelete